Obama yönetimi, geçen hafta İsrail'in Doğu Kudüs'te İsrailli yerleşimciler için 1.600 yeni inşaata başlayacağını sürpriz bir şekilde duyurması üzerine geliştirdiği yüksek tansiyonlu retorikten vazgeçmeye başlamış gözüküyor. 
 
Bununla birlikte ABD; İsrail, Filistin ile barış için uzlaşmaya hazır olana dek İsrail'e uyguladığı baskıyı hafifletmemeli.

Henüz birkaç gün önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton, ABD Başkan Yardımcısı Biden'in İsrail ziyareti sırasında açıklanan yeni yerleşkeler duyurusunun "küstahça" olduğunu belirtti; Beyaz Saray da David Axelroad'a duyuruya ilişkin yaptığı "aşağılayıcı" değerlendirmesinde destek verdi. (İsrail, Doğu Kudüs'ü 1967 yılında ele geçirdi ve uluslararası hukuka göre buradaki İsrail yerleşkeleri yasa dışı.)

Geçtiğimiz salı itibarıyla Hillary Clinton, ABD ile İsrail'in "yakın, sarsılmaz bir bağı" olduğuna dair güven tazeleyici yorumlar yaptı ve Washington'ın "İsrail'in güvenliğine mutlak bağlılığını" hatırlattı. Elbette, gerçek böyledir.

Ancak iki taraf da barış anlaşmalarıyla sonuçlanabilecek yakın temas görüşmelerinin sınırındayken, her ihtimale karşı Clinton, İsrail'den somut eylemde bulunma talebinden vazgeçmedi. ABD'nin, İsrail'in "barış sürecindeki elzem sorumluluğunu" kabul etmesini beklediğini söyledi. Bu arada görüşmeleri yöneten ABD'li George Mitchell, bu hafta gerçekleşmesi beklenen Ortadoğu ziyaretini erteledi.

ABD'nin baskı yapmaya devam etmesi zorunlu. Bir açıdan, İsrail'in yeni yerleşke planını yanlış zamanda duyurması Beyaz Saray'ı güçsüz gösterdi; ve bu, teröristlere karşı savaşmaya çalışan ya da Çin ve Rusya'yı İran'ın nükleer güce dönüşmesinin yaratacağı tehlikelere ikna etmeye soyunan, dünyanın tek süper gücü için iyi olmadı.

Başkan Obama, bu yerleşke üniteleri tartışmasıyla ikinci kez kamuoyu önünde İsrail tarafından küçük düşürülmekten muzdarip oldu. Diğeri ise geçen yaz Kahire'de yaptığı konuşmasında İsrail yerleşkelerinin tamamen durmasından ziyade 10 ay geciktirilmesini sineye çektiği zaman gerçekleşmişti. Söz konusu konuşma, Müslüman dünyaya seslenmek amacındaydı ve barış sürecinde Amerika'nın dürüst arabulucu rolünü destekleme girişimiydi.

Daha da önemlisi, barış görüşmelerinin fiilen başlaması ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun da desteklediğini söylediği iki-devlet çözümünün gerçekleşmesi için Amerika'nın baskı yapması zorunlu. Ancak Netanyahu, gerçekte iki devlet çözümünü destekliyor mu?

Netanyahu, Doğu Kudüs'te inşaat yapma hakları ve kutsal şehrin bölünemezliği konusunda ısrarlı. Filistinliler ise Doğu Kudüs'ü başkentleri olarak görüyorlar ve devlet kurduklarında da resmen başkentleri olacağı beklentisi içindeler. Daha önceki İsrail başbakanları, Netanyahu'nun pozisyonunu benimsemişlerdi; ama Kudüs'ün gelecekteki statüsünü müzakere etmeye -ABD'nin desteklediği bir müzakereye- gizliden gizliye isteklilerdi.

Yine de durum Washington'ın İsrail hükümetinin niyetlerini sorgulaması gereken bir noktaya geldi, özellikle de Netanyahu'nun kabinesinde bu hafta yaptığı "İsrail Devleti ve ABD'nin ortak çıkarlarını anlamak olanca önemdedir ve biz [İsrail] İsrail Devleti'nin hayati çıkarları yönünde hareket edeceğiz." açıklamasından sonra.

Bu mesajın ifade ettiği şey 1.600 yeni yerleşim ünitesi ve Doğu Kudüs'ün İsrail hükümeti için olası bir barış anlaşmasından daha 'hayati' önem arz etmesi gerçeği. Netanyahu, bu açıklamayı koalisyondaki aşırı sağcı tarafları memnun etmek için yapmış olabilir ya da gerçekten kastetmiştir, her iki durumda da, yakın temas görüşmelerinin amacı ne peki? Zaman kazanmak ve gerçek bir barıştan kaçınmak mı?

Batı Şeria'daki Filistin yönetimi, kendisiyle yapılan müzakereler kısmi çözümler içerse de, hayata geçirdiği reformlarla umut vaat ediyor. Filistin yönetimi sadece Batı Şeria adına konuşabilir, militan Hamas tarafından yönetilen Gazze adına değil.

Washington, İsrail'i Filistinliler ile yapılacak bir barışın sadece ortak çıkarlarına hizmet etmekle kalmadığına, aynı zamanda da "hayati" bir önem taşıdığına ikna etmeli.

Netanyahu, bir tercih yapmak zorunda. Gerçekten barış sürecini ciddi bir şekilde benimseyebilir ve koalisyon hükümetinin dağılması riskini göze alabilir. Bu, beklendiği gibi felaketle sonuçlanmayabilir. Netanyahu, daha sonra barış yanlısı ortaklarla hükümeti yeniden kurabilir. Ya da barış süreci bir kol boyu mesafe kadar yakınken, aşırı sağcı lider rolünü oynamaya devam eder.Obama yönetiminin Netanyahu'ya yardım için yapabileceği tek şey ise Netanyahu'nun ilk tercihi yapmasını sağlamaktır. The ChrIstIan ScIence MonItor Başyazı 
 
 Kaynak: Zaman