Uluslararası Adalet Divanı’nın küçük Kosova’nın bağımsızlığını hukuka uygun bulan kararı, dünyanın dört bir köşesindeki ayrılıkçı hareketlere pekâla ilham kaynağı olabilir. Küreyi çevirdiğinizde, bağımsızlık için can atan grupların sayısından başınız dönecektir.

Karar bağlayıcı olmasa da, Çeçenlere, Kürtlere, Basklara, Tibetlilere ve Afrika’dan Asya’ya kadar ayrılıp kendi devletlerini kurmak isteyen bir yığın başka halka hukuki açıdan cesaret vereceği muhakkak. Bu nedenle kararın, direnen topluluklara karşı toprak bütünlüğünü ve egemenliğini korumaya çalışan ülkelerde endişeye ve belki çatışmaya yol açacağı da muhakkak. Bu ülkeler arasında Çin ve Rusya gibi ağır toplar, İspanya, Yunanistan ve Romanya gibi daha küçük demokrasiler var. Farklı ülkelerde yaşayan birçok Kürt’ün tek bir ‘Kürdistan’ kurmak istediği Ortadoğu’yu da listeye eklemek gerek.

Uluslararası Adalet Divanı, bağımsızlık ilanlarını önleyen hiçbir uluslararası yasa olmadığından dolayı, Kosova’nın 2008’de Sırbistan’dan resmi bağımsızlık ilanının ‘genel uluslararası hukuku ihlal etmediği’ sonucuna vardı. Fakat bağımsızlık ilan etmekle uluslararası toplumdan tanıma sağlamak iki farklı şeydir. Mahkemenin kararının ardından bağımsızlık ilanının artık hukuki bir dayanağı olduğu söylenebilir, fakat böyle bir ilanı devlete dönüştürmek son derece siyasi bir meseledir. Dünya sahnesine çıkan yeni bir ülke, yaygın tanıma elde edecek midir? Yabancı yatırım veya dünya finans kurumlarından kredi alabilecek midir? Uluslararası anlaşmalara imza atacak durumda olabilir mi?

Bu soruların cevabı Kosova örneğinde ‘evet’ olmalı.
Balkanlar’ın neredeyse tamamını etnik Arnavutların oluşturduğu ve vaktiyle Yugoslavya’nın parçası olan bu küçük bölgesi, önce Yugoslav ve sonrasında Sırbistan hükümetlerinin bulunduğu Belgrad’ın ağır zulmüyle yazılan bir tarih nedeniyle iki yıl önce bağımsızlık ilan etmek zorunda kaldı. Yugoslav devlet başkanı Slobodan Miloşeviç’in yönettiği ‘etnik temizliğin’ bir sonucu olarak, Kosova vahşi saldırıların ve savaşın hedefi haline gelmiş, bu durum nihayet 1998’de uluslararası toplumun dikkatini çekmişti. NATO Mart 1999’da Yugoslav birliklerini Kosova’dan çekilmeye mecbur bırakan ve korkuya kapılmış Arnavutların kitleler halinde kaçışına son veren bir bombardıman başlattı. Perişan olan bölgede güvenliği NATO ele aldı. BM’nin nihai bir anlaşma için gösterdiği çabalar çıkmaza girdi. Sırplar, uygarlıklarının beşiği olan ve kuzeyde bir Sırp azınlığın yaşadığı Kosova’yı vermeyi reddetti. Ve Kosovalı Arnavutlar da bağımsızlıktan daha aşağısını kabul etmeyeceklerini beyan etti.

Bu çıkmaz Kosova’nın ekonomik ve siyasi kalkınmasını engelledi; en nihayetinde bağımsızlık ilan ettikten sonra Kosova, aralarında ABD ve AB üyelerinin çoğunluğunun da olduğu 69 ülke tarafından tanındı. Kosova’nın tam devlet statüsü elde etmesi için 100 ülke tarafından tanınması gerekiyor. Mahkeme kararından bu yana ABD doğru bir tavırla diğer ülkelere Kosova’yı tanıma çağrısı yapıyor.

İdeal olanı insanların, farklı etnisite, ırk, din veya siyasetlerden gelseler de, birlikte yaşamayı öğrenmeleri. Kosova’nın bağımsızlığı desteklense bile, Arnavutlarla Sırpların yaralarını sarmanın bir yolunu bulmaları ekonomik ve siyasi açıdan çok daha iyi olur. Fakat bu yavaş ilerleyen ve siyasi bir süreçtir. Uluslararası Adalet Divanı şu an bağımsızlık ilan etmek isteyenlere hukuki bir emsal sunmuş olabilir. Fakat iş ilan etmekle bitmiyor; bir devlet inşa etme ve komşuların yanı sıra genel anlamda uluslararası toplumla yaşamayı öğrenme mesaisi yerli yerinde duruyor. (Başyazı, 22 Temmuz 2010)

 

 

Kaynak: Radikal