AKP'nin Türkiye'yi yönetme biçimi, Arap İslamcılara ders olmalı. Arap İslamcılar, ılımlılık söylemini hayata geçiremiyor ve 'öteki'ni reddediyor. AKP'yse, hem devleti sayıyor hem de halkın isteklerini dikkate alıyor.
Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın AKP grup toplantısında cumhurbaşkanı adaylığını açıklaması bekleniyordu ama Abdullah Gül aday gösterildi. Bu değişiklik, partinin şu ana kadarki başarısını sürdürme garantisinin ve Türkiye'yi önümüzdeki yıllarda en az siyasi maliyetle yönetme isteğinin göstergesi. Zira İslami bir arka plandan gelen partinin sembol isminin cumhurbaşkanı olması, 1997'de ordu baskısı nedeniyle iktidardan çekilen Erbakan deneyimini hatırlatacaktı.
Laik muhalefete rağmen AKP yükselme gerçekleştirebildi. Bu başarı, 1997'den dersler çıkaran ve İslamcı ajandayı güçle dayatmaktan vazgeçip, başörtüsü gibi İslami pratikler üzerindeki sınırlamaları hafifletmeye ve gelenekleri inkâr etmeksizin dinle devlet arasında uzlaşı sağlamaya yönelik çaba gösteren İslamcı akımın hanesine yazılmaktadır. AKP, yabancı sermayenin artmasında, AB'yle üyelik müzakerelerinin başlamasında ve ekonomik, siyasi ve diplomatik alanlarda da birçok başarı elde etti. Daha da önemlisi, parti demokrasi deneyimini derinleştirdi.
Buna karşın laik sistem, toplumsal harekete radikal yollarla karşı koydu. Çokpartili sisteme geçilmesinden ve Türklere İslami geleneklerine desteklerini ifade etme fırsatı verilmesinden bu yana laik akım bu eğilimi bastırdı. Laikler, AKP hükümetiyle çekişmeyi başarıyla idare edemedi ve Refah Partisi'nin mirasının parçası saydıkları bu hükümetle şüpheyle ilişki kurdular. Laik eğilim Cumhurbaşkanı Sezer'in tutumunda kendini gösterdi. Bu durum da cumhurbaşkanlığı makamını partinin hedefi haline getirdi. AKP çözümün ülkeyi cumhurbaşkanlığı makamından yönetmek olduğuna inanmaya başladı.
Fakat sorun AKP'nin adayının cumhurbaşkanı olması değil. Sorun, ulusal birliktelik deneyiminin kökleştirilmesi. Ayrıca siyasi çalışmanın şu anki gibi sürmesi, iktidar partisinin ordu müdahalesini geçmişin parçası haline getirmesi demektir. Askeri seçeneğin imkânsız olmadığı doğru ama laiklerin bu tercihe başvurması uzak ihtimal. Zira böyle bir çözüm AB üyeliği müzakerelerine son verir. Laik akım bunu istemiyor.
Ilımlılık, birliğin derinleşmesi için en güvenilir yol
Arap dünyası Türk siyasetini merakla izliyor. Tabii tek sebep Ortadoğu'da etkili ve istikrarlı bir İslam ülkesi olarak Türkiye'nin kendilerinin lehine olması değil. Aynı zamanda Türkiye'deki İslamcı akımın, bazı Arap ülkelerinde de gördüğümüz felaketleri aşabilmesi. Zira Arap İslamcı akımlar ılımlılık söylemini gerçeğe dönüştürmekte başarısız oldu.
İslamcıların başarısızlıklarının sebepleri şunlar: 'Ötekini' reddetmek, açık ekonomik ve siyasi programlar sunmaksızın bir anda hilafet devleti kurmayı hedeflemek ve İslamcıların darbeyi, siyasete tutunarak cevapladığı Türk deneyimini anlamamak. Belki de ironi, bazı Arap ülkelerindeki İslamcıların siyasi başarısızlığı karşısında, Türkiye'de laiklerin İslamcı akımın rolünün gelişmesini durdurmakta başarısız olmasında. Sebep de, iki grubun da güç ilkesini temel almaları ve insanlara zorla istediklerini yaptırabileceklerini düşünmeleri.
AKP, dinle devlet arasında uzlaşı düşüncesini şu ana dek başarıyla hayata geçirdi. Türkiye bize uzlaşıyı öğretiyor. Fakat maalesef, bazı aşırılar bunu İslami projeden ödün vermek veya dinle devletin ayrılmasına destek olarak görüyor. Oysa bu düşünce, devletin meşruiyetine saygı, birliğin derinleşmesi ve halkın isteklerinin değerlendirilmesi ilkesini içeriyor