Lübnan'da bir Filistinli örgütle ordu arasındaki çatışmalar tüm bölgeyi etkileyebilir: İsrail olayı muhtemelen Filistin direnişinin 'terörist' olduğunu 'kanıtlamak' için kullanacak, çatışmalar uzarsa Suriye de etkilenecek

Lübnan krizinin başından beri baskın kanaat, yerel şartlarla bölgesel ve uluslararası güçlerin krizin iç savaşa dönüşmesine izin vermeyeceği yönündeydi. Fakat Filistinlilerin kriz hattına girmesi bu iyimserliğe son verdi; zira, Filistinliler son iç savaşta bir 'araç'tı. Bugün isteyerek veya istemeyerek de olsa bu rolü oynamaya yine adaylar; Nahr El Bared kampındaki olaylar, tarihin Lübnan'da tekerrür ettiğini ve Filistinlilerin bu savaşın yakıtı ve piyonu olacağını açıkça ifade ediyor.

Hariri suikastı ve takip eden suçlardan bu yana, İsrail'in Lübnan krizine müdahalesinden söz etmek birçoklarına göre bir tür hayaldi. Bugünse İsrail müdahalesini uzak görmek inatçılık örneği; Filistinlilerin bu tür olaylara karışması, İsrail'e Filistin direnişinin bir tür 'terör' olduğunu teyit için altın fırsat sundu. Fetih El İslam terörist bir oluşum; Filistin örgütlerinin bu örgütle aynı sınıfa konulması, terörle savaşın bir parçasını yürüttüğü gerekçesiyle Filistinli sivillere karşı terör uygulaması için İsrail'e kılıf uyduracak.

Hiç kuşkusuz Nahr El Bared'deki olaylar Filistinlileri, Lübnan'da 1982'de yaşadıkları şartlardan pek farklı olmayan bir konuma yerleştirdi.

Zira o dönemde Yaser Arafat çözümün çatışma olduğu görüşündeydi ve İsrail işgali sonrası Lübnan'da savaşa girdi. Sonuçta Filistinliler sürüldü ve siyasi bütünlükleri parçalandı. Fetih haklarını savunmak yerine, liderlerine ve kadrolarına sığınak bulmaya çalışmak zorunda kaldı. Arafat da Oslo Anlaşması'nı ve sonrasındaki ödünleri kabullendi. Bugünse Lübnan'da kalan Filistinlilerin silahsızlandırılmasının bir başka süreci karşısındayız.

Fetih El İslam'ın 'terörünü' Lübnan'daki Filistin kamplarının sorunlarının parçası saymak bir hata, bu kampların terörle savaş adıyla tasfiye edilmesiyse daha kötüsü. Filistin güçlerinin Lübnan'da yaşananlar karşısında birleşmek ve Lübnan ordusunun yanında durmak dışında bir seçeneği yok.

Filistinliler geçmişte Arapların kendi aralarındaki sorunlara bulaşarak davalarına zarar verdi. Fakat ödünlere rağmen Oslo Anlaşması, Filistin liderliğine davalarını başkalarının çıkarlarından ayırmak için tarihi bir fırsat verdi: Filistinliler bağımsız bir Filistin yönetimi kurabildi. Ancak, Nahr El Bared'deki olaylar onları tekrar eski krize götürecek gibi. Zira bazı Filistinli liderlerin Suriye'de bulunması bazı grupların bağımsızca hareket etmesini engelleyecek.

Suriye, Lübnan politikasını değiştirmek zorunda

Suriye'nin Lübnan'da yaşananların tehlikesini görmezden gelmesi ve Hizbullah'la Müstakbel akımı arasındaki siyasi krizi tutuşturma ısrarının kendi güvenliğine olumsuz yansıyacağı kesin. Zira bugün Lübnan'da yaşananlar Suriye'ye sıçrayacak. Lübnan ordusuyla Fetih El İslam arasındaki çatışmaların artmasıysa, Suriye Lübnan'daki rolünü inkâr etmeyi sürdürürse Şam'a yönelik Amerikan suçlamalarını teyit edecek.

Bu yüzden Suriye Lübnan'da yaşananları uluslararası komplo olarak gördüğünü söylemekten vazgeçmeli ve topraklarındaki Filistin örgütlerinin kararlarından elini çekmeli. Bugün İsrail'in güvenliği ve teröre karşı uluslararası savaş gibi uluslararası boyutlar taşıyan bir kriz karşısındayız.

Bu boyutlar Hariri suikastı sonrası kurulan mahkemeyi ve diğer sorunları aşan gelişmeler dayatacak. Suriye son olayları fırsata çevirebilir. Yoksa şartlar Şam'ın hedef alınmasına yol açacak. Suriye geçmişteki Lübnan politikasının yanlışlığını itiraf etmezse bu krizde rahatlama sağlanması zor.