Bazen bir trajedi gerekir. Türkiye’nin Kürt çoğunluklu Van ilini 23 Ekim’de vuran ve yüzlerce insanın ölümüne yol açan deprem, bir dayanışma rüzgârı estirdi. Milyonlarca Türk, yardım kampanyalarına bağışta bulundu. Gönüllü konvoyları, İstanbul’dan binlerce kilometre uzaktaki Van’a, İran sınırındaki bu yoksul ve dağlık bölgeye enkaz altında kalanları kurtarmak için gitti. İstanbul’daki şık bir semtin belediye başkanı Mustafa Sarıgül, depremin evsiz bıraktığı 1000 çocuğa bedava barınma ve eğitim imkânı sağladı.

İşin içine siyaset girince...
Hükümetin depreme reaksiyonu hızlı ve etkindi. Bununla birlikte ülkenin muhafazakâr başbakanı Tayyip Erdoğan, binlerce depremzedeyi yağmur ve soğuğa karşı savunmasız bırakan çadır eksikliği olduğunu kabul etti. Çaresizlik içindeki bazıları yardım konvoylarını yağmaladı. İlk başta uluslararası yardım tekliflerini geri çeviren Türkiye, 26 Ekim’de yardımları ve hatta arasının bozuk olduğu müttefiki İsrail’den gelenleri bile kabul edeceğini açıkladı.
Fakat bu uzlaştırıcı ruh hali giderek aşınıyor. İktidardaki AKP ve Kürt yanlısı BDP birbirlerini, siyasi kazanım elde etmek için yardım çabalarını kendine mal etmeye çalışmakla suçluyor. Van’ın BDP’li belediye başkanı, ilin devlet tarafından atanan valisini yardım çabalarını koordine etme isteklerini kaale almamakla itham etti. Erdoğan buna, “Polisimize molotofkokteylleri atanlar, bu felaket anında hiçbir yerde görünmüyor” sözleriyle cevap verdi.
Van, 1984’ten bu yana özerklik için savaşan yasadışı Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) güçlü olduğu illerden biri. BDP isyancılara bariz biçimde sempati duyuyor. 2009’dan bu yana, 14 seçilmiş belediye başkanı da dahil, 4000’e yakın BDP eylemcisi tutuklandı; birçoğu zayıf kanıtlara dayanılarak PKK üyesi olmakla suçlanıyor.
PKK son aylarda savaşı kızıştırdı; Van’ın güneyindeki Hakkâri’de düzenlediği saldırıda 24 askeri öldürdü. Onlarca polis ve sivil de öldürüldü. Hükümet, Kürt kontrolündeki Kuzey Irak’ta bulunan PKK üslerine bir hava saldırısı dalgasıyla karşılık verdi ve geçen hafta 2008’den bu yana ilk kez 1000’e yakın asker sınır ötesine geçti. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, 17 Ağustos’tan beri 270’e yakın isyancının öldürüldüğünü söylüyor. Fakat ordunun performansına dair kuşkular giderek artıyor.
ABD 2007’den bu yana, PKK’nın Irak içindeki hareketlerine dair gerçek zamanlı istihbarat sağlıyor. Türkiye, Amerikalı dostlarından daha fazlasını (sözgelimi Cobra savaş helikopterleri ve silahlı Reaper insansız uçaklar) istiyor. Fakat Erdoğan’ın İsrail’e yönelik son dönemdeki tehditleri, askeri yardıma onayı gereken Kongre’de tüyleri diken diken ediyor. Batılı bir yetkili, “Silah yardımının Hamas’a yardım için kullanılmayacağından emin olmak istiyorlar” diyor.

‘İlahi ceza’ söylemi
Askeri cephedeki gelişmeler, hükümetin daha önce Kürt sorununu reformlar ve (örgütün hapisteki lideri Abdullah Öcalan da dahil) PKK militanlarıyla gizli görüşmeler yoluyla çözme çabalarında bir değişimi ifade ediyor. Bu da militan Türk milliyetçilerinin işine geliyor. Hakkâri saldırısının ardından ülkenin dört bir yanındeki BDP büroları taş yağmuruna tutuldu. Doğu kenti Elazığ’da bir grup, Kürt mahallesine saldırarak toplumlar arası şiddet korkusunu arttırdı. Bazıları depremin Kürtlere ‘ilahi bir ceza’ olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti. Fakat bu hafta Erdoğan bir AKP toplantısında, ırkçı nefreti kaşımak isteyenleri ‘lanetli’ olarak gördüğünü söyledi.
Başbakan konuşurken, Türk savaş uçakları Irak içindeki PKK üslerini vurmayı sürdürdü. Bir gün önce Van’da isyancılar, zırhlı bir araca saldırarak dört Türk askerini yaralamıştı. Ancak bütün bu şiddetin ortasında AKP yetkilileri, BDP lideri Selahattin Demirtaş’la bir araya gelip Erdoğan’ın hayata geçirme vaadinde bulunduğu yeni anayasayı ele aldı. Her şeye rağmen barışa ulaşılabilir. (Başyazı, 29 Ekim 2011)

 

 Kaynak: Radikal