Arka arkaya göreve gelen Amerikan yönetimleri, müttefiklerine baskı yapılması gerektiğinde, özellikle de bu müttefikler İsrail konusunda ‘çok ileri gittiyse’, duydukları sıkıntıdan kurtulmak için Kongre’yi bahane etti. Obama yönetimi de kural dışı değil. Financial Times’ın haberine göre, Obama Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı, İsrail’e direnen ve İran’a hoşgörüyle yaklaşan tutumlarını sürdürmemesi, bu tutumların Ankara’nın kısa süre önce ABD’den satın almayı istediği silahları elde etme şansını azalttığı ve bu yine bu tutumların iki ülke arasındaki stratejik ilişkilere dair hayati soruları gündeme getirdiği konusunda bizzat uyardı. Dahası, Obama Kongre’nin, İbrani devletini eleştirmeye cüret edenleri cezalandırmaya sürekli hazır olduğuna işaret etti. ABD başkanı ayrıca Ankara’ya bölgesel politikalarını gözden geçirmesi için de ‘mühlet’ verdi.

Financial Times’ın haberi ve Beyaz Saray’ın yalanlaması bir yana, AKP’nin iktidara gelmesinden ve Türkiye’nin İslami kimliğine dönmesi yönünde tarihi bir karar almasından beri Washington-Ankara ilişkileri ard arda gelen krizlere sahne oluyor. Bu krizler, Amerikan ordusunun Türk topraklarını Irak işgalinde üs olarak kullanmasının engellenmesi, her ikisi de ABD’nin terör listesine alınmış İran ve Suriye’ye açılım, Türkiye’nin İsrail politikalarıyla arasına mesafe koyması ve BM Güvenlik Konseyi’nde Tahran’a yaptırım uygulanmasına karşı oy kullanması gibi önemli duraklarda somutlaştı.

Türkiye’nin ABD’yi öfkelendiren bu tutumları gelip geçici değil. Türkiye George W. Bush’un şahinlerinin ve savaşlarının döneminde de böyle davranıyordu, lobi nüfuzuna giderek daha fazla boyun eğen ve selefinden sadece konuşma tarzıyla ayrışan bir başkanın temsil ettiği Demokratların döneminde de aynı şekilde davranıyor.

Hem önceki hem de hali hazırdaki yönetimin Ankara’ya baskı yapmak için Ermeni katliamlarını gündeme getireceğini ve Kongre’yi bu konuda yetkilendireceğini ima etmesi krizlerin ne kadar kök saldığını teyit ediyor ve Financial Times’ın haberine doğruluk veriyor. Washington, Türk liderlerin Ortadoğu politikasını gözden geçirmesinden ve Osmanlıların asırlar boyu hükmettiği bölgeyle tarihsel ilişkileri yeniden tesis etme yönündeki çabalarından hoşnut değil.

Washington ve Tel Aviv Ankara’yla Tahran arasındaki tarihi düşmanlığa da bel bağlıyordu; fakat bu düşmanlığa Osmanlılarla İran arasındaki çıkar anlaşmazlığı temelinde bakmak yerine, aptalca bir şekilde mezhep anlaşmazlığı olarak bakılıyor. ABD ve İsrail, İran’a İsrail lehinde karşı koyacağını düşünerek Türk İslamı’nın ılımlılığına da bel bağladı. Fakat Ankara ikisini de hayal kırıklığına uğratınca baskı yapmaya başladılar.

Türkiye de ABD’nin gerginliği artırmasına karşı önlem almak amacıyla, hâlâ Batı müttefiki laik bir devlet olduğu ve Washington’la anlaşmazlığın, Ortadoğu meselelerine yaklaşım yöntemi üzerinde, müttefikler arasında daima yaşanan türden bir ihtilafın ötesine geçmeyeceği konusunda teminat vermek için Washington’a üst düzey bir heyet gönderme kararı aldı.

Fakat bu diplomatik dil Türkiye’nin stratejisini değiştirdiği gerçeğini gizleyemeyecek. Kriz ertelenebilir; fakat Ankara Ortadoğu’daki çıkarlarının farkına varmışken ve İsrail de bölgeye hâkimiyetini dayatmak için düşmanca davranmaya devam ederken ortadan kaldırılamaz. Obama’nın 2009’da İstanbul’da yaptığı konuşmanın yankıları dağılıyor ve kelimelerden ziyade gerçekler etkisini göstermeye başlıyor. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 21 Ağustos 2010) 

Kaynak: Radikal