Üçüncü keredir İsrail jetleri, Sudan hedeflerini bombalıyor. Son bombalama geçen hafta başında silah fabrikasına yönelikti. Sebep, Hartum yönetiminin terörü desteklemesi olarak gösterildi. Önceki iki operasyondaki iddialar ise, Gazze'ye silah kaçıran konvoyları ortadan kaldırma iddiası taşıyordu.

Son eylem, İsrail'in sınırları dışındaki çıkarlarını korumak için takındığı sömürgeci tavrı açıkça ortaya koyuyor. İsrail, kendi sınırlarına uzak olan ülkelerdeki krizi yönetmek için " derin liderlik" ismiyle bir komite kurdu. Komitenin görevi "düşman topraklarda ordunun özel operasyonları için derin stratejiler geliştirmek". Operasyonlar sadece bombalamalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda muhalif topluluklara nüfuz etmeyi ve oralarda kaos ortamı oluşturmayı da içeriyor. Bu yöntemle de mezhebi ve etnik kimliklerin içine sızarak merkezi devlete karşı ittifak oluşturmak veya bu devletleri ve tehditlerini zayıflatma amacı güdülüyor.

Bu strateji, aslında sömürgeci devletlerin klasiklerindendir. Çünkü burada operasyonlar için coğrafi sınırlar asla gözetilmez. İsrail, Sudan'ın güneyini kuzeyinden ayırmayı başardı. Güney Sudan'ın ilk lideri Silva Kiir de bağımsızlık kutlamaları sırasında İsrail'e sadık dostluğunu açıkça ifade etmişti. Ancak İsrail'in son baskını da yeni liderin Tel Aviv'i ziyaretinin hemen arefesinde geldi. Buna rağmen Darfur'daki ayrılıkçı hareketlerin sunduğu destek günden güne artıyor.

Sudan, Filistin'den uzak bir coğrafyada. Askeri zayıflığı ve iç meseleleriyle boğuşması ise İsrail üzerinde bir tehlike uygulayamayacağı anlamına geliyor. Fakat İsrail devleti, kurulduğu günden bu yana, çevresindeki müttefik Arap ülkelerini kuşatmak için çalışıyor. İran, Türkiye ve Etiyopya bu müttefiklerdendi. İsrail'in bu ülkelerden oluşan stratejik üçgeni, İran devrimiyle bozuldu ve Ortadoğu'daki dengeler değişmeye başladı. İran- Irak savaşı ve akabindeki Bağdat harbi, onun öncesindeki Lübnan savaşı ve şu ana kadar Suriye'de devam eden çatışmaların hepsi İsrail'in çıkarlarını gözetmek ve bölgedeki yeni değişim hareketlerindeki etkisini ortaya koymak içindi. Sudan'ın bombalanması da işte bu nedenlerin hepsini içeriyor.

Mısır'a gelince, Arap- İsrail savaşlarındaki kısır döngüsünden ve imzaladığı barış anlaşmasından beri, hiçbir yere yönelemedi veya yönelmek istemedi. Ancak bu durum, Nil'in kollarından başlayan kaynaklarının tehdit edilmeyeceği anlamına gelmiyor. Aslında Sudan'ın ayrılığı ve yeni devleti İsrail'in kucaklaması, Darfur'da operasyonların devam etmesi Kahire'ye vurulan güçlü bir darbe. Silah fabrikasına atılan bomba İsrail'in İhvana bir uyarısı. Bu bombayla İsrail, ihvandan eski rejiminin Gazze'yle ilgili koyduğu kurallara sebat etmesi isteniyor. Çünkü İsrail'e göre ideolojik zaferler coğrafi stratejileri değiştirmez.

İsrail'in ilk bombadaki mesajı birinci derecede Mısır'a yönelikti. İkinci bombadaki mesaj ise direk İran'a gitti. İsrail bu şekilde İran'ın nükleer reaktörlerine ulaşabileceğini ve kolayca yıkabileceğini gösterdi. Bu aynı zamanda İsrail jetlerinin İran'da yapılan Hizbullah uçaklarıyla yıkıma uğramasından sonra halkında kaybettiği güvenini yeniden kazanması için de iyi bir fırsattı. Bu nedenle tüm hava kuvvetleri çelik kubbeler ve füze kalkanlarıyla çevrelenmişti.

Tüm bu göstergeler, İsrail'in Sudan'daki silah fabrikasını bombalamasını şaşırtıcı göstertmiyor. Burada garip olan Kahire'deki ihvan iktidarının tepkisi. İhvan utangaç bir şekilde bu operasyonların Mısıra yönelik olduğunu inkâr ediyor ve tüm içtenliğiyle Camp David anlaşmasına bağlı olduklarını teyit ediyor.

Görünen o ki, İhvan baharının stratejisi ideoloji ve anlaşmalara dayalı. Vatanlar ve coğrafyalar ise yine yenilmiş durumda.

Kaynak: Mustafa Zeyn/ El Hayat
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız