Arjantin ve Brezilya’nın 1967 sınırlarında bir Filistin devletini tanımasında Arapların rolü var mı, bilmiyoruz. Tüm bildiğimiz, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın bu girişimden dolayı iki ülkeye teşekkür ettiği.
Yıllar boyu ABD’nin arka bahçesi olmuş bu iki ülkenin, solcu yönetimlerinin gölgesinde, ulusal egemenlikle ilgili kararları daha özgürlükçü ve bağımsız bir biçimde aldığını da biliyoruz. Eğer bu ülkeler dış politikaları üzerindeki Amerikan vesayetini reddetmeseydi, Filistin’i bir devlet olarak tanımaları da mümkün olmazdı.
30 sene geriye gidersek, Ortadoğu’nun önemli devleti İran’ın koalisyonlarını değiştirdiğini görürüz. İran, İsrail’in temel müttefikiyken ana düşmanı haline geldi. Gazze ve Lübnan’da Arap davalarını destekledi. Arapların anlaşmazlıklarını kullandı. Nüfuzu, ABD’yle arasında ‘pazarlık kartı’ olan Irak’a uzandı. Tüm bunlar, ABD’nin İran’a Irak’ta rol vermekten geri durmadığını gösterdi. Irak önceden Arap’tı; bugün Şii, Sünni ve Kürt devletçikleri haline geldi. İran’ın İsrail’e yönelik tutumundaki değişimse, Araplar sayesinde değil, ABD karşıtlığından dolayı gerçekleşti.
Filistin’i kullanıyor
Bölgenin bir diğer önemli ülkesi Türkiye’yse, Araplarla mücadelede ABD ve İsrail’in ilk savunma hattı. Şu anki dönüşüm sürecine girmesi, İran’ınkinden daha fazla zaman aldı. Türkiye, Müslüman kimliğine dönüp bölgesel güç olmak için Filistin sorununu ve Kudüs meselesini kullandı. Bunu yaparken eski koalisyonunu kurban etti; çıkarlarının ABD’yle ilişkilerinin temelini oluşturmasına çalıştı ve başarılı oldu. Türkiye’nin İsrail’in müttefiki konumundan kendi bölgesiyle koalisyon kurmayı amaçlayan bir devlete dönüşmesi de Arapların sayesinde olmadı.
ABD Arapları, İran’ın İsrail’den daha tehlikeli olduğuna ve İsrail’i Filistinlilerle müzakerelere sevk edemediğine inandırdı. Arjantin, Brezilya, Türkiye ve İran’ın Amerikan politikalarından kısmen uzaklaşmasıysa, onları bir nebze bağımsızlaştırdı ve bize yakınlaştırdı. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 18 Aralık 2010)
Kaynak: Radikal