Dışarıda yaşayan Suriyeli muhalifler, bir istişare kurulu seçtiler. Yürütme konseyinin oluşturulması, bu kurula bağlandı. ‘Suriye halk oluşumlarından’ bir kurul oluşturdular. Bu oluşumlar, Arap, Kürt, Keldani, Asuri, Çerkez ve Ermeni gibi birçok milleti içinde barındırıyor. Antalya’da toplantıya katılanlar, ‘yeni Suriye anayasasındaki bütün oluşumların meşru halkları’ üzerinde durdular.

Filistin vurgusu eksikti
Suriyelilerin Antalya toplantısı, 2002’de Londra’daki Irak muhalefetinin toplantısını hatırlatıyor. Bu toplantının kapanış bildirisinde, “Arap, Kürt, Asuri, Keldani ve diğer Müslüman Şiiler, Sünniler, Hıristiyanlar, Yezidiler ve diğer semavi dinlerin siyasi karar alma organına katılımının zarureti kabul edildi” ifadesi yer almıştı. Fakat Iraklıların karar alma noktasında anlaşmazlığa düştükleri gibi, Antalya’daki Suriyeliler de istişare kurulunda temsil noktasında anlaşamadı, ancak Iraklılar gibi ortak bir anlayışa vardı. Kürtlerin, Arapların ve diğerlerinin temsilcileri olacak.

Iraklılar gibi, Antalya’daki Suriyeliler de kapanış bildirilerinde İsrail’e veya Araplığa dair tek kelime etmekten kaçındı. Şam’daki rejimin, farklı din ve mezheplerden Suriyelileri buluşturan İsrail düşmanlığına ve Araplığa dayandığı biliniyor. Bununla birlikte toplantı sözcüleri, Filistin sorununa değinmedi. Toplantıya katılanların Şam’daki rejimin Filistin’in kurtuluşu sloganını ‘ticarete döktüğünü’, despotluk ve zulüm için kullandığını, rejimin ekim savaşından bu yana İsrail’e karşı koymadığını ve Golan cephesinin sakin kaldığını belirttikleri doğru. Fakat bunu söylerken rejimin gerekçelerini unutuyorlar. Ordunun Lübnan’da İsrail’e karşı birçok savaşa girmesi, bu gerekçelerden kaynaklanıyor; Lübnan’daki direnişi desteklediği için Şam, yalnızlığa itildi ve Amerikan yaptırımlarına maruz kaldı.

Rejimle dış muhalefet arasındaki polemikler ne boyutta olursa olsun, şu sorular hâlâ gündemde: Arap-İsrail çekişmesi, Antalya toplantısının bildirisinde niçin zikredilmedi? Toplantıya katılanlar arasındaki anlaşmazlıklardan kaçınmak için mi böyle bir yol izlendi? Batı desteğini almak için mi bu konu görmezlikten gelindi? Yoksa şu an zamanı olmayan sorunların sunulmasından mı kaçındılar? Muhalefetin istediği rejimin çoğulcu olması, Suriye’yi çekişmeden uzak tutacak ve huzurlu bir demokrasi cennetine sokacak mı?

Mezhep savaşı beklentisi
Ortada bir başka mesele daha var: Antalya’daki Suriyelilerin Alevilere yeni Suriye’de nefrete maruz kalmayacakları yönünde güvence vermesi. Güvence, bu mezhebin suçlanacağı anlamını taşıyor; şu ya da bu gruba kucak açmakla birlikte mezhep savaşı beklentisine daha yakın. Savaşın sonuçlarıysa Suriye’yle sınırlı kalmayacak, komşulara ve hatta daha ileriye de uzanacak. Suriye’de rejim, içeriden ve dışarıdan kan kaybediyor. Yakın gelecekte Hillary Clinton’ın “Beşşar Esad’ın meşruiyeti sona erdi” sözündeki ‘yaklaşık olarak’ söylemini silmesi, muhalefetin de kendi programını geliştirmesinden sonra meşruluğunu desteklediğini açıklaması uzak ihtimal değil. Dışarıdaki Suriye muhalefetinin ve Türkiye toplantısının açıkladığı bazı hususlar bunlar. İçerideki muhalefetse, ya rejimle diyalog kuracak ya da devrilmesi için gösterilere devam edecek. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 4 Haziran 2011)


Kaynak: Radikal