Amerika ve müttefikleri Suriye'deki rejimi değiştirmeye çalışıyor. Bu doğru, ama özgürlüğünü ve onurunu geri isteyen Suriye halkını düşündüklerinden değil. (Dini bir ideoloji olarak) Şiiliğe karşı Sünniliği desteklemeleriyle de ilgisi yok. Beşşar Esad'la veya Şam'daki üst düzey kişilerden nefret etmeye de bağlı değil. Besbelli ki, arzu edilen değişimin belirli siyasi bir hedefi var. Bu hedefin ne olduğunu rejim de, -silahlı veya silahsız- muhalifler de, mücahitler ve mücahit olmayanlar da çok iyi biliyor.

İstanbul'da, Kahire'de ve Paris'te sürekli tekrarlanan toplantılar da muhalifleri birleştirmek için değil, rejime saldırmak ve istenilen siyasi hedefe ulaşmak için onu çökertecek bir Suriye tarafı bulmak için yapıldı. Yani aslında hedef bir sır değil, baba Esad'ın zamanından beri biliniyor ve oğlunun döneminde de varlığını koruyor. Sır olmayan hedef ise; İran'dan uzak durmak, Lübnan ve Filistin'deki 'teröristler'e yani Hizbullah ve Hamas'a olan desteği keserek şu an Libya da -her ne kadar Trablus'taki çatışmalar devam etse de-, Mısır ve Tunus'ta baharını yaşayan Müslüman kardeşlere katılmarını engellemek.

Bu netlikle beraber ve bu bağlamda 'ulusal meclis'in kuruluşundan hemen sonra yetkililerin yaptıkları beyanları, Amerikalı ve Avrupalılarla düzenledikleri resmi veya gayri resmi toplantıları ve kongreleri peşi sıra geldi.  Dışarıdan yönlendirilerek yapılan bu söylemler, önce Şam yönetimine güven vermek ve önceliklerinin "yeni bir rejim" olmadığını belirtmek üzere geldi ve bu söylemde tüm neo-liberaller, samimiler ve taklitçi olanlar da kullanıldı. Yalnız, "Koordine Kurulu" bu yönelimi reddetti ve bağlı olduğu üç ana faktörü ortaya koydu: Dış müdahaleye, silaha ve mezhepçiliğe hayır!

Kurul, bağlı olduğu bu üç önemli faktörü, intifadanın askerileştirilmesiyle dış müdahaleye izin verilmesiyle gerekçelendiriyor ve şu an gerçekleşen bu diyor. Aynı zamanda kurul başkanı Heysem el Menna, silahlanmanın diktatörlüğü de beraberinde getireceğini ifade ediyor. Fransız devriminin Napolyon Bonapart'ın sömürge imparatorluğuyla son bulduğunu, bunun yenilgiden önce devrimin değerlerinin cumhuriyetçiliğe dönüşmesiyle ilgili olduğunu, Sovyetler Birliğindeki proletarya diktatörlüğüne adanmış olan Bolşevik devriminin son bulmasıyla bir alakası olmadığını da hatırlatıyor.

Kurul Şam'da yaptığı son toplantısında bu vurgular üzerine dikkatleri çekiyor. Bu, Suriye'nin her tarafı kan gölüne çevrildikten sonra barışçıl yöntemlerin izlenemeyeceğini savunan dışarıdaki muhalifler tarafından da öngörülen tek şey. Onlara göre eğer askeri bir tesis kurulursa bu, içteki ve dıştaki tüm kuvvetleri cezbeder ve buna hiç kimse hakim olamaz. Öyle ki, bir kısım kuvvetler tekil bir diktatörizm yerine mukaddes ve çoğulcu bir diktatörizm için çalışır.

Gerçekte, dışarıdaki muhalifler artık rejimle hiçbir diyalogun olmayacağını savunuyor ve bunu 'devrime ihanet' olarak yorumluyor. Recep Tayyip Erdoğan Esad'ın gidişini zamana bağlamasını destekleyerek ve koordine kurulunun Suriye'nin küçük devletçiklere ayrılacağı veya Irak'ta olduğu gibi idarenin mezhep ve ırk çerçevesinde bölüneceği korkularını göz önüne alarak da bu düşüncenin arkasında duruyor.

Muhalifler birbirini tanımadıkça ve rejimin destekçilerini değiştirmek için tek bir metod belirlenmediği sürece Suriye bu yönde ilerleyecek. Bu durumda devrimin taraftarlarını ve halkın onur ve özgürlüğünü ortadan kaldıranları memnun edecek bir akıbet muhalifleri bekliyor olacak.

Dünya Bülteni için Al- Hayat Gazetesi'nden tercüme eden: Tuba Yıldız