Bu ayın başında Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai ve Afganistan’la ilgili bütün çevrelerin katıldığı uluslararası Londra’da konferansında Taliban’la diyalog kapısının açılması yönünde bir çağrı yapılmıştı. Fakat konferansın barış yöntemi için özel bir düşüncesi de vardı: Taliban’ın tamamı ve bilinen yönetimiyle değil, silah bırakma eğilimindeki unsurlarıyla müzakere öneriliyordu. Katılımcı ülkeler, bu özel yöntemde ilerleme kaydetmek için Taliban unsurlarını şiddeti bırakmaya teşvik etmek amacıyla yüz milyonlarca dolar toplama kararı aldı. Karzai de müzakere şansının artmasının gölgesinde duruma yeni bir hareketlilik kazandırdı. Devlet başkanı müzakere düşüncesine desteğini açıklamakla kalmadı; konferans sonrası ilk adımı, müzakerelede yardım elini uzatmasını istemek amacıyla Suudi Arabistan’a gitmek oldu.
Taliban’la müzakere ilk kez önerilmiyor. Riyad bir yıl önce ilk girişimde bulunmuştu. Ayrıca BM’nin Afganistan temsilcisiyle Taliban arasında Dubai’de görüşmeler yapıldığı da iddia edilmişti. Ancak Taliban’la müzakere girişimleri ‘Taliban’ın bilinen yönetimini ve taleplerini’ ele almaktan sakınıyor. Obama yönetiminin Afganistan’daki Amerikan güçlerinin sayısını artırma kararı da bu izlenimi güçlendiriyor.

Kaide bağlantısı sınırlı
Bazıları ABD’nin askeri çıkmazın sürmesini istemediğini ve güç artırma adımının, Taliban’a pragmatizm dayatma girişiminden başka bir şey olmadığını düşünüyor. Bazılarıysa asker artırımını şöyle yorumluyor: ABD somut askeri başarılar elde ederek ılımlı Taliban üyelerinin hareket yönetimiyle bağlantılarını kopartmaya, Kabil ve Amerikalılarla münferit anlaşmalar yapmaya sevk etmeyi düşünüyor.
Her halükârda Washington’ın göz ardı edemeyeceği somut gerçekler var. ABD bu gerçekleri dikkate alırsa Afgan azabına nokta koyabilir. Öncelikle, Taliban Kaide’den de önce vardı. Taliban hiçbir şekilde Kaide’ye borçlu değil. Aksine, Kaide’nin 11 Eylül’de yaptıkları Bush yönetiminin Taliban’ı devirme gerekçesine dönüştü. Dahası, Kaide’nin bugün Afganistan savaşındaki rolü büyük ölçüde sınırlı. Özetle, Taliban’ın Kaide’yle ilişkisi Afgan sorunun çözümü yolunda büyük bir engel oluşturmuyor.
İkinci konuysa şu: Taliban kimseden somut destek almamasına rağmen gerçek başarılar kaydetti. Afganistan’ın çoğunluğu Taliban’ın kontrolünde. Ayrıca hareket silahlı çete güçlerinden oluşmadığı gibi, Afganlardan somut destek buluyor. Bir bölgede Taliban’ı yenilgiye uğratmak zor olmasa da, işgal güçleri çekilince bu bölgeler tekrar Taliban’ın eline geçiyor.
Afganistan’da daimi NATO kontrolü için en az 1 milyon asker gerekir. Bu boyutta bir işgalse fazlasıyla maliyetli olur. Güvenlik misyonunu üstlenebilecek bir Afgan ordusunun hazırlanması da yanılgıdan başka bir şey değil.
Üçüncü meseleyse şöyle: Bölgesel güçlerin yaklaşımında önemli farklılar var. Öncelikle, Karzai’nin dar görüşlü yönetiminin gölgesinde Hindistan’ın nüfuzu artıyor. Zira Karzai jeopolitik gerçekleri ve tarihi atlayıp İslamabad’a karşı Yeni Delhi’ye sığınmak istiyor. Hindistan da Karzai gibi Taliban’ın yönetimde ciddi bir rol üstlenmesini reddediyor. İran’ın tutumu Hindistan’ınkine benziyor ama sebepleri mezhepsel. Orta Asya cumhuriyetleriyse Taliban’ın dönüşünün kendi topraklarındaki radikal İslamcıları güçlendirmesinden endişeli. Çin ise Uygurlar arasındaki İslami eğilimlerden endişe etmesine rağmen, stratejik ilişkileri kendisini Pakistan tutumuna yaklaştırıyor.
Diğer önemli ülkelerse Pakistan, Türkiye ve Suudi Arabistan. Soruna müzakere temelli çözüm bulmak için bu ülkelere dayanılmalı. Sözgelimi Suudi Arabistan Taliban yönetimini tanıyan birkaç ülkeden biriydi ve Riyad’ın soruna barışçı çözüm bulmaya ilgisi, İran nüfuzunun genişlemesine nokta koymayı ve Kaide’yi zayıflayı istemesinden kaynaklanıyordu.

Taliban da Türkiye’ye saygı duyuyor
Türkiye’yse İslam ülkeleriyle sağlam ilişkiler kurmak istiyor. Afganistan Türkiye’ye Orta Asya’nın kalbinde bulunmak için uygun bir konum sağlıyor. Ülkedeki Türk askerlerinin savaşa girmekten sakınması ve halka hizmet sunması da Türkiye’ye Afganların dostluğunu ve Taliban’nın saygısını kazandırıyor. Dolayısıyla Türkiye arabuluculuk yapabilir.
Fakat ‘değirmen taşı’ Pakistan. Afganistan Pakistan için bir hayat memat meselesi. Pakistan, önünde Hindistan, arkasında Afganistan varken yaşayamaz. Pakistanlı liderler Karzai’ye güvenmez, Afgan Talibanı’yla eski ve karmaşık ilişkilerini de kurban edemez. ABD Pakistan’ı Taliban’la mücadeleye çekmek için korkunç bir baskı yaptı, ancak Pakistan komutanları kesinlikle böyle bir mücadeleye girecek gibi görünmüyor. Pakistanlılar çıkarlarının nerede bulunduğunu, Taliban’la müzakerenin NATO işgalinin daha da kötüleştirdiği soruna çözüm sunacak tek yol olduğunu biliyorlar. Önemli olan, bunu Obama yönetiminin idrak edip açık ve cesur bir çalışma stratejisi belirlemesi... (Katar gazetesi Arap, 11 Şubat 2010)

Radikal