Mısır’daki Müslüman Kardeşler (MK), 1928’de doğdu. Grup, 1940’ların ilk yıllarından 1980’lere kadar çoğu Arap ülkesiyle Avrupa ve Amerika’daki Arap-İslam çevrelerine yayıldı.

Malezya, Endonezya ve Türkiye gibi çoğu İslam ülkesi, grubun ismini taşımasa da MK’den etkilenen İslami grupların ortaya çıkışına şahitlik etti. MK, bidayetinden beri siyasi açıdan reformcu bir yaklaşım benimsediği için kırkların sonundan itibaren Mısır ve diğer Arap ülkelerinde baskılara maruz kaldı. Bu tür baskılar, Mısır’da 1950’ler ve 1960’lar sırasında, Irak’ta 1970’lerde ve Suriye’de de 1980’lerin ortalarından itibaren görüldüğü üzere bazen de bitirme ve ortadan kaldırma kampanyalarına dönüştü.

MK, hem Mısır içinde hem de Mısır dışında, grubun dayandığı kurumsal ve iktisadi temellerin ortadan kaldırılmasını gaye edinen geniş çaplı kampanyalarla hedef alınıyor. Bu kampanyalar aynı zamanda grubun üyelerinin iradelerini kırmayı ve onları siyasi hayattan tamamen uzaklaştırmayı da gaye ediniyor. Bu, ya bunlar verimli ve etkili güçler oldukları ya da yönetime karıştıkları için yapılıyor.

İhvan hareketinin büyüklüğünü belirlemek sadece Mısır’da da bir bütün olarak Arap aleminde de kolay bir iş değildir. Hareketin üyeleri, destekçileri ve fikri ve siyasi olarak harekete mensup olan ama onların çeşitli kuruluşlarına üye olmayanları göz önüne alırsak onların 10 milyon kadar Arap olduğu tahmininde bulunabiliriz.

MK sadece Arap aleminde en büyük siyasi güç değil, aynı zamanda en eski ve en köklü güçlerden biridir. Mısır da dahil bazı Arap ülkelerinde hemen hemen hiç ülke çapına yayılmış etkili siyasi güç yoktur. Bu yüzden, Arap ülkelerinde MK’ye karşı ilan edilmiş savaş kesinlikle başarısız olacaktır. Bu savaş, gruba zarar vermenin dışında arzu edilen gayeye ulaşamayacak ve çoğu zarar da bunlara ev sahipliği yapan ülkeleri etkileyecektir.

Bu başarısızlık, sadece İhvan’ın büyüklüğü ve yaygınlığından değil daha derin ve daha önemli ve girift sebeplerden dolayı olacaktır. En önemli üç sebep şunlardır:

Birincisi, MK bir ana akımı temsil ediyor. Bu, Sünni Müslümanları bir araya getirmeye ve birleştirmeye en yakın akımdır. O, Abdullah El-Mübarek, Ahmed ibn Hanbel, Yahya bin Muin, İbn Rahavaya ve Yahya El-Madini gibi alimleri “Ehl-i Sünnet vel Cemaat’in bağlıları” olarak adlandırır.

Bu alimler, kanaat önderleri tarafından bilinenlere karşı çıkmaları, Kur’an’ın bazı ayet tefsirlerini reddetmeleri ve halifeliği kendi kabullerine göre sıralamalarıyla bilinirler. Bunlar İslam aleminde zamanla ana akımdan dışlanarak kurulan gruplara da karşıdırlar.

Ama Sünnet’i takip edenler, kanıtları sadece metne değil konuşmalara da bakarak hatta -El Muhasabi ve İbn Kilab’da olduğu gibi- bazı ayetlerin tefsirine başvurarak savunanlarda olduğu türde farklı görüşte olanları kökten reddetmediler. Bunlar başlardaki felsefi olmayan Sufi yaklaşımları da kınamadılar.

Bunlar önceliğin metinlerde olduğuna vurgu yapsalar da İslami meselelerde akli gayret örneğinde olduğu gibi acil meselelerin halli için kontrollü bir doğruluk derecesini de kabul ettiler. Dördüncü ve beşinci İslam asrında bu yaklaşım Müslümanları birleştirdi ve Müslüman aleminin büyük bir çoğunluğunu temsil etti. Ülkenin maneviyatı üzerindeki ihtilafın, beşinci İslam asrının ortalarında Sünnilerin lehine halledilmiş olmasından dolayı Sünnilik birleştirici bir yaklaşım olarak kalmaya devam ediyor.

İhvan içinde Selefi-Hanbeli, Selefi-Vehhabi ve Selefi-reformcu yaklaşımların yolundan gidenlerle dışlanmış görüşlerin bazı kısımlarını kabul edenler ve hatta geleneksel öğretilerle ilgili farklılıklar hususunda pek de endişeli olmayanlar da var ama yine de MK, Sünnileri birleştirmeye en yakın gruptur.

Bu grup, bazı meselelerde İslam hukuku okullarına mensup olanlar, İslam hukukunun sınırlarının bağlayıcı olduğuna inanmayanlar, dinin baş kaynaklarının Kur’an ve Hadis olduğuna inananlar, çoğu Hadis’in doğruluğuna inanmayanlar, modern devletin İslam devletine dönüştürülmesi gerektiğine inananlar ve devlete dini temsil etme hakkı bahşedilmesini reddedip sadece İslam’ı yayma hakkıyla devletin Müslümanların değerlerine saygılı olmasını talep edenler gibi bazı meselelerde Şiilerle aynı görüşte olanları da kapsar.

Müslüman Kardeşler, Müslüman kimliğinin muhafazasını ve kamusal alanda dinin yeri meselesine cevap verilmesini amaçlayan İslami görüş üzerine kuruldu. Modern devlet büyük bir role sahip olup siyaseti de kontrol ettiği için MK de siyasi bir görüş benimsedi ve bunu Arap aleminde tüm şubelerine yaydı. Buna ilaveten, Sünni İhvan mensupları, Allah’a ve kurtuluşa giden yolun geniş ve uzun olduğuna ve tüm milleti kapsayabileceğine inanırlar.

İlkiyle büyük ölçüde alakalı olan ikinci sebep, İhvan’ın Hizb-ut-Tahrir ya da radikal Selefi gruplardaki gibi tam bir ideolojik temel üzerine kurulmamış olmasıdır. İhvan'ın İslam projesi, grubun mevcudiyeti için tek ya da ilk haklılık noktası değildir. MK’nin, modern devletin hakimiyetinin ve onun ülke ve insanların hayatı üzerindeki kontrolünün idrakinden oluşan siyasi yönü de öyle. MK sağlam bir ideolojik görüşe dayalıdır.

Bu durum gruba oldukça esneklik ve canlılık verdi ve onu 80 seneden fazla bir süreden bu yana gelişmek ve fikri ve siyasi meydan okumalara karşı koymak üzere daha istekli yaptı. İhvan tarihinin 1930’lardan 1970’lere kadarki ilk safhasında grubun siyasi yaklaşımı demokrasiden ziyade meşrutiyete (anayasacılığa) yakındı. Ama İhvan içinde, 1980’lerin başlarında Mısır ve diğer Arap ülkelerinde demokratik seçenekle ilgili ciddi tartışmalar yaşandı. Bu tartışmalar, 1990’ların ortalarında, siyasi çoğulculuğu ve iktidarın barışçı şekilde değiştirilmesiyle siyasette kadının rolünü tanıyan siyasi çalışma belgesi yayımlanmasıyla neticelendi.

Modern bir devlet içinde Şeriat kanunlarının tatbik edilmesi meselesi, son zamanlara kadar MK için bir seçenek olarak kalsa da İhvan’ın bu sistemin karmaşıklığının farkında olması ve küresel dengeler, devrimler sonrası dönemde bu görüşün grup içinde zayıflamasında önemli rol oynadı. MK hiç belirli bir proje ortaya koymaz, bunun yerine sürekli duruma göre değişen ve gelişen fikir ve görüşler ortaya atarken muhtemelen biz yine MK’nin siyasal İslam’ı temsil eden başlıca kuruluş olduğunu söyleyebiliriz.

Üçüncü sebep, MK’ye karşı savaşa liderlik eden kampın yapısıyla ilgilidir. Bunlar da Arap milliyetçisi grupların kalıntıları, Arap iş adamları ve liberaller, özellikle petrol ülkeleri hükümetleri olmak üzere az sayıda Arap hükümeti ve Arap ülkelerinde bir kısım güvenlik, ordu, yargı ve medya kuruluşunu ihtiva eder.

Bu gruplardaki problem, öncelikle bunların bir halk tabanına sahip olmamaları ve halkla ilişkilerinin seçkinci olmasıdır. İkinci olarak bunlar yolsuzluk, ülke zenginliklerini yağmalama ve insan haklarını ihlalle suçlanırlar. Üçüncüsü, bunlar son bir asrın tamamında iktidardadırlar ve gücün bunlar tarafından kontrol edilmesinin sonucu, büyük bir felaket olmuştur. İnsanlar bunların otoritesini kabul edemiyor. Dördüncüsü, bunların İslamiyet’e bağlılıkları ve kendi değer ve geleneklerine saygıları hususunda halkın çoğunda derin bir şüphe var.
MK’yla savaş kapsamında devlet kurumları ülkedeki gençleri hapse atıyor, laik ve liberal sesler İslami değer ve geleneklere saldırıyor, geleneksel Arap rejimleri de kendileriyle halkın arasındaki arayı daha da açıyor. Kısacası, bu kamp hem bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi verdiği, reform çağrısı yaptığı hem de kökleri halkın her seviye ve sınıfına dayanıp halka hizmet konusunda da uzun bir geçmişi olduğu için yüksek bir manevi zemin üzerinde duran bir gruba savaş açmak için yeterli meşruiyete sahip değildir.

Ama bu, savaş İhvan üzerinde iz bırakmayacak anlamına gelmiyor. Kuvvetle muhtemeldir ki iz bırakacak. On binlerce üyesi hapsedildiği, binlercesi de kendisini sürgünde bulduğu zaman, yüzlerce yardım kuruluşu ve özel okula el konulduğu, üniversitelerde profesörlerin görevden alındığı, binlerce profesyonel işlerini kaybettiği zaman, onlarca yıldır özgürce ve kanunlar dahilinde faaliyet gösterdikten sonra Batılı ülkeler bu gruba baskı yaptığı zaman ve gruba ait partiler kendilerine karşı milyarlarca dolarlık petrol paraları akıtılarak yapılan komplolarla karşı karşıya kaldıkları zaman bu siyasal İslam grubu elbette bunlardan etkilenecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Ama savaş, bu gruba karşı komplolar kuran hükümetler ve devletler üzerinde daha da büyük etki bırakacaktır. Bu etkiler iç bölünmenin derinleşmesi, istikrarı kaybetmek, kalkınma ve büyüme ruhunda azalmadan başlayarak meşruiyetin temellerinin aşınmasına kadar gidecektir.

Kaynak: Middleeastmonitor.com
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu