Türkiye'yle Ermenistan'ın üzerinde anlaştığı yol haritası önemli bir ilerleme ivmesi yaratacak. İki tarafta da muhalefet eden milliyetçiler hatalarını anlamalı, zira dünyanın bu bölgesi Osmanlı'dan bu yana bölünme, şiddet ve iç çekişme doğuran milliyetçiliğin boğucu duvarlarını kırmak istiyor...
Geçen yıl sona ermeden birkaç hafta önce dört Türk aydın, 1915'te Osmanlı Ermenilerine yapılan katliamdan dolayı özür diledikleri bir bildiri kaleme aldı. Mümkün olduğunca çok sayıda yurttaşın imzalaması için internete konulan bildiriyi hazırlayan dörtlüye başka aydınlar da katıldı. Bildirinin yayımlandığı günlerde Türkiye'de siyasi bir kriz patlak verdi. Bu kriz ancak cumhuriyet Türkiye'sindeki milliyetçilik ikileminin derinliğiyle, millet ve devlet meselelerini kuşatan kutuplaşmanın boyutuyla açıklanabilir.
İlk tepki bildiriyi hazırlayan ve imzalayan aydınlara saldıran milliyetçi parti çevrelerinden geldi. Bildiri Türk halkına hakaret olarak nitelendi. İktidardaki AKP'yi kuran iki kadim dost Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tutumlarındaki farklılık da ironikti. Ordu gibi başbakan da aydınların girişimini kınadı ve ortada özür dilenecek bir şeyin olmadığını belirtti. Cumhurbaşkanıysa konuyla ilgili ilk açıklamasında, 'komşularla sorunların çözümünün diyalog olduğunu' düşündüğünü ve 'sorunları ebedileştirmenin kimseye
yarar sağlamayacağını' söylemişti.
Obama kimseyi memnun edemedi
CHP milletvekili Canan Arıtman'nın müdahalesi olmasaydı tartışma hızla geçip giderdi. Arıtman Gül'ün bildiriye ve hazırlayanlara sempati duymasının annesinin Ermeni olmasıyla açıklanabileceğini iddia ederek cumhurbaşkanına ağır bir saldırı başlattı. Gül'ün demokratik eğilimine rağmen, Türkiye cumhurbaşkanının annesi Ermeni olsa bunu kabul etmez. Ayrıca Arıtman'ın açıklaması Gül'ün görevi konusunda kuşku yaratmayı amaçlıyordu.
Ermeni meselesiyle ilgili tartışma bu yılın ilk ayları boyunca ve özellikle de ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyaretinin sonrasında sürdü.
Obama seçim kampanyası sırasında Ermenilerin maruz kaldığı iddia edilen 'etnik soykırımı' kınayacağı vaadinde bulunmuştu. Fakat ABD başkanının bu sözünden geri adım atması Türkiye hükümetini hoşnut etmeye yetmedi.
Türkiye Obama'nın mesajının Osmanlı Müslümanlarının maruz kaldığı katliamlara değinmediğine işaret etti. Ermeni milliyetçiler de hayal kırıklığına uğradı. Aynı zaman zarfında Ankara, ikili ilişkilerin doğallaşmasıyla sonuçlanacak görüşmelerin başlaması için komşu Ermenistan'la bir 'yol haritası' üzerinde anlaştığını açıklıyordu.
Ermeni meselesi bir yönüyle akademik ve tarihi bir konu olarak görülüyor. Zira Osmanlı modernleşmesinin 19. yüzyılın ortalarında başlamasından itibaren Anadolu'nun doğusu Hıristiyan Ermeni nüfusla Müslüman Kürt ve Türk nüfus arasında farklı gerginliklerin patlak vermesine sahne oldu.
Gerginlik milliyetçi Ermeni unsurların Osmanlı-Rus sınırındaki Rusya yanlısı faaliyetlerinden, Batılı misyonerlerin artan çalışmalarından, 19. yüzyılda artan milliyetçilik atmosferine ve milliyetçi düşüncenin doğuşuna eşlik eden efsanelerden kaynaklanıyordu.
Osmanlı'nın Rusya'ya saldırısının başarısız olmasının ve askeri saltanatın konumunun sarsılmasının ardından, Ermeni milliyetçisi örgütler Rusya'nın teşviki ve desteğiyle Osmanlı'nın askeri gücüne son vermeye çalışmaları için Osmanlı Ermenisi grupları silahlandırmaya başladı.
Bölgedeki ırklar ve mezhepler arasındaki ilişkilerin sağlıklı olmaması nedeniyle silahlı karmaşa yayıldı; Kürt, Türk ve Ermeni köylerine
saldırıldı. 1915 sonları ve 1916'nın başında İttihat ve Terakki liderliğindeki Osmanlı Devleti Ermeni nüfusunun çoğunluğunu Rusya'nın hedefi olmuş doğu ve kuzeydoğu Anadolu'dan güneye ve güneybatıya nakletme sözü verdi.
Yıkıcı savaş ortamında ve sert kış aylarında yapılan göçler sırasında on binlerce ve hatta belki yüz binlerce Ermeni hayatını kaybetti.
Tarihçiler arasında hâlâ tartışma konusu olan soru, İttihat Terakki liderlerinin, özellikle de içişleri bakanlığının, Osmanlı vatandaşı olan çok sayıda Ermeni'yi ortadan kaldırma amaçlı bir planının olup olmadığıyla ilgili. Ermenistan ve dünyanın dört yanındaki Ermeni milliyetçi hareketinin temel aldığı ve birçok tarihçinin, Fransız parlamentosu da dahil bazı Batılı siyasi çevrelerin onay verdiği tutum böyle bir planın olduğu yönünde.
Bu soru doğal olarak Türkiye'nin Osmanlı'nın yasal varisi olup olmadığı ve dolayısıyla Ermeni felaketinin ahlaki sorumluluğunu taşıyıp taşımadığı gibi başka soruları da çağrıştırıyor.
Siyasetçi ve akademisyen Türklerin çoğunluğu cumhuriyetin farklı bir yönetim tarafından gerçekleştirilen olayların sorumlu olduğu ididasını reddediyor. Türkiye hükümetinin tutumuysa, Erdoğan'ın dönemin olaylarını araştırmak ve gerçeği netleştirmek için Osmanlı arşivlerinin Ermeni ve Türk tarihçilerden oluşan ortak bir komisyona açılması çağrısında temsil ediliyor.
Türk milliyetçiliği totaliter
Türk aydınların bildirisine ve Erdoğan'ın Ermenistan'la doğallaşma çabalarına karşı çıkan en yüksek sesin sadece muhafazakâr milliyetçi çevrelerden değil, Osmanlı mirasına hiçbir şekilde iyi gözle bakmayan laik milliyetçilerden de gelmesi şaşırtıcı. Zira Ermeni meselesiyle ilgili Türk anlaşmazlığı Osmanlı kimliği hakkındaki bir anlaşmazlık değil, Türk milletinin ulusal kimliğiyle ilgili bir anlaşmazlık. Türk milliyetçilik kültürü tek yanlı bakış açısına yoğunlaşmış şekliyle totaliterdir; çok sesliliği reddeder ve Türk milletinin varlığıyla devletin varlığı arasında aktif bir bağlantı öngörür.
Devlete dokunmak millete dokunmaktır. Devlet ve millet için tehdit oluşturan tek konu Ermeni meselesi de değildir. Keza Kürt meselesi ve hatta AB üyeliği tartışmaları da böyledir.
Diğer yandan Ermeni milliyetçiler de 1915 olaylarına yönelik tutumun propaganda ve baskı gruplarıyla netleşmeyeceğini, sorunun nihayetinde uzman tarihçilere bırakılması gerektiğini anlamalı. Ne Ermenistan, ne de Ermeni milliyetçisi hareket Türk iradesini dize getirebilir. İki ülke arasındaki ilişkiler her ikisine de yarar sağlar.
Osmanlı'nın çöküşünün üzerinden 90 yıl geçmesi sonrası doğan hiçbir rejim, bütün tescilli kusurlarıyla birlikte Osmanlı sisteminin kurduğu iç barış ve istikrar düzeyine çıkamadı. Bu rejimin geri getirilmesi mümkün değil, ancak onu belirginleştiren güç ve istikrar unsurlarının getirilmesine acil ihtiyaç var. Dünyanın bu bölgesi bölünme, şiddet ve iç çekişme doğuran milliyetçiliğin boğucu duvarlarından çıkmak istiyor.
(Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, tarihçi, 30 Nisan 2009)
Kaynak: Radikal