Aşk acısı çeken insanların para karşılığı kehanette bulunan şarlatanlara zaafı vardır. Ali Hüseyin Sibat’ın Lübnan kanalı Şehrazad’da yaptığı da buydu. Derken 2008’de Suudi Arabistan’a hacca gitmek gibi bir hata yaptı. Orada, katı İslam yasalarını uygulamakla görevli din polisinin ani operasyonuyla yakalandı. Şimdi büyücülük suçu işlediği gerekçesiyle idam edilmeyi bekliyor.
Medyumluktan para kazananlar hakkında istediğinizi düşünün, fakat Sibat’ın başına gelen bir hukuk maskaralığı. Avukatı yoktu. Kandırılarak bir itiraf imzalatıldı. Ve yargıç gelecekten haber vermeyi dinden dönmeyle bir tuttu, ki bu ülkenin katı İslam yasalarına göre idam gerektiren bir suç. Sibat’ın hayatını kurtarmak bakımından en büyük umut, Suudi Kralı Abdullah’a yapılan uluslararası çağrılar.
Medyumun talihsiz hikâyesi, ilahi yasayı takip ettiğini söyleyen bir hukuk sistemiyle insan yapımı yasalardan oluşan bir sistem arasındaki hayati bir farkı ortaya koyuyor. Sibat’ı Tanrı’nın yasası adına idama mahkûm eden yargıç, kendi kasti insani hükmünü dayatmak konusunda, anayasa ve içtihatlarla kısıtlı Amerikalı bir yargıçtan çok daha büyük bir ehliyete sahip.
ABD’de siyasetle uğraşan dindar çevreler bazen Amerikan hukukunun İncil normlarıyla uyumlu hale getirilmesini savunuyor. Fakat Sibat davasının da gösterdiği gibi, ABD’nin kurucuları insanın yasalarını Tanrı yasalarından ayrı tutarken ne yaptıklarını biliyordu. (Başyazı, 27 Nisan 2010)
Kaynak: Radikal