Barack Obama yönetimi, Afganistan, Irak  ve Filistin-İsrail dosyalarında  çektiği sancılar yüzünden kıvrım kıvrım kıvranıyor. Başkan Obama’nın son birkaç gündür yönetimin en tepesindeki isimleri ‘sorunlu bölgeler’e göndermesi bir ‘soluk alma’ ihtiyacından.

 Irak’ta  Mart ayında yapılan seçimlerin üzerinden dört ay geçti ama hâlâ ortada bir hükümet yok. Başkan Yardımcısı Joe Biden iki gündür Bağdat’ta, duruma ‘bizzat’ müdahil olmaya çalışıyor. Zira hükümet bir süre daha kurulamazsa seçimlerin anlamı tartışma konusu olacak. ABD, Irak’an askerlerini çekerken geride  siyasi açıdan bir  ‘enkaz’ bırakmak istemiyor.   En azından ‘zevahiri kurtarma’ derdindeler ancak onu da beceremiyorlar.

 Bağdat’taki hükümet arayışlarında işin ucu bir şekilde İran’a uzandığı için Joe Biden’ın işi zor.

İran’a yaptırım kararları alırken,  ‘bunun Irak, Afganistan, Lübnan ve Filistin dosyalarındaki yansımalarına da dikkat edin’diye kendilerini uyaranlara  burun kıvırmışlardı.

Şimdi burunlarını yerden kaldıramıyorlar.

Amerika’nın burnunun sürtüldüğü yerlerden biri Afganistan. Oradaki durum  ancak ‘vahamet’ kelimesiyle izah edilebilir.   Geride bıraktığımız Haziran ayı son yılların en kanlı bilançosunu ortaya çıkardı: Bir ayda 102 kişi ölü. Bu, 2001’deki  ‘Afganistan harekâtı’ndan bu yana  bir ay için görülen en fazla can kaybı demek. 

 Obama yönetiminin,  elindeki en parlak generali  (David Petraeus) Irak’tan çekip Afganistan’a göndermesi boşuna değildi.  General Petraeus’un komutasındaki 130 bin askerle Afganistan coğrafyasında yapabileceği fazla bir şey yok. Üstelik, orada Irak’ta yaptığı gibi direnişlerin bir bölümünü El Kaide’ye karşı seferber etme imkanı hemen hemen sıfır.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary

Clinton ise iki gündür Kafkasya civarında dolaşıyor.  Üç Güney Kafkasya ülkesini  (Gürcistan,Azerbaycan, Ermenistan) de içine alan bir bölge turunda. Türkiye’nin Kafkaslar’daki ‘donmuş kriz’e  müdahale  girişimi ‘ Rusya’nın direnişi’ ve ‘Amerika’nın vizyonsuzluğu’ yüzünden tıkanmıştı.  
Clinton şapkadan ne çıkartacak göreceğiz.

  Başkan Obama’nın kendisi ise yarın Beyaz Saray’da İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşecek. Son yıllarda bir ABD Başkanı ile bir İsrail Başbakanı arasındaki en sıkıntılı görüşmelerden biri olacağı kesin.

İsrail, ‘yeni yerleşim birimleri’ adı altında Batı Şeria’daki işgalini genişlettikçe Obama’nın ‘Ortadoğu’da barış’ söylemi havada kalıyor. Akdeniz’de işlediği cinayet, Türk-Amerikan ilişkilerini bile sarstı. İsrail’in elindeki nükleer silahların denetime kapalı kalması ise Amerika’nın nükleer silahların yayılmasını engelleme çabalarını baltalıyor. Zira İsrail’in elinde nükleer silah bulunduğu bir ‘ gerçek’ ama  İran’ın nükleer silah edinmesi bir  ‘ihtimal’. Amerikan yönetimi, ‘gerçek’ten bahsetmeden ‘ihtimal’ üzerinden İran’a karşı,bölge ülkelerinin ciddiye alacağı, etkili bir ‘nükleer politika’ yürütemeyeceğini biliyor, görüyor.

Görüyor görmesine ama ‘İsrail lobisi’ karşısında çaresizlik içinde kıvranıyor.

ABD’nin sırtındaki ‘İsrail kamburu’ ile küresel liderlik misyonunu taşıyamayacağı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Ortadoğu politikaları İsrail güdümünden çıkmadan, ABD’nin Fas’tan Pakistan’a kadar İslâm coğrafyasında soyunup da başarıya ulaştırabileceği bir ‘ barış misyonu’ yoktur.

Bunu bütün dünya görüyor. Yakında Amerikan elitlerinin de bu basit gerçeği göreceği-ya da açıkça ifade etmeye başlayacağını tahmin etmek zor değil.


Kaynak: Star