Bu Ramazan ayında İstanbul’daki selatin camilerinde ‘Enderun usulü’ teravih namazları kıldırılıyor. Her dört rekatta farklı bir makamda okunması şeklinde oluyormuş.

İmparatorluk geleneği olan, şehir medeniyetiyetini yaşamış Türklerin inanç ve ibadetlerinde bu tür rafine unsurların olması doğal sayılmalı. Geleneğin, geçen yüzyılın başında sert bir müdahaleyle sekteye uğramış olması bu unsurların da inanç ve ibadet hayatından bir süreliğine de olsa çıkmasına sebep olmuştu.

Enderun usulü namaz, İslam’ın estetik boyutunu ihya açısından önemli bir adım oldu.  Bu adamı, yenilerinin takip etmesi son derece faydalı olacaktır.

Hemen akla gelen ezan oluyor tabii.

40 binden fazla  camide 5 vakit ezan okunan bir ülkede ezan okumanın da bir usulü, adabı, dahası makamı olduğunu genç kuşaklar yeni öğreniyor.

Sultanlar tarafından yaptırılmış olan Selatin camiilerinde görev yapan müezzinler  ezanı, makamla okur, bu camiilerde namazlar bir başka eda ile kılınır.

Bu camilere, pek çok insanın ibadet etmenin yanında bu zevki tatmak, kulaklarının pasını silmek için geldiği de doğrudur.

Estetik tamam ama önce temizlik

İslam’ın estetik yönü deyince, insanın aklına ister istemez memleketimizde senelerdir aşılamamış bir ‘sıkıntı’ da geliyor. Bu sıkıntının adı, camilerdeki ayak kokusu, daha doğrusu çorap kokusudur.

Geçtiğimiz günlerde çocuğuna İslam’ın görkemli mabetlerini tanıtmak isteyen bir baba onu camiye götürdüğünü, ancak çocuğun, daha camiye girer girmez, ‘babacığım, çok pis kokuyor, çıkalım hemen’ dediğini anlattı bana.

Bu durumu çocuğuna nasıl izah edeceğini bilemedi. Nesini izah edecekti zaten?

Bu durum, İstanbul’un tarihi değeri en yüksek selatin camilerinden birinde yaşanıyor. Demiyoruz ki, şehrin kıyısında köşesinde kalmış bir camiide bu normaldir.

Değildir.

Asla ve kat’a değildir. Bir sahipsizliğin, bir özensizliğin, dahası bir sorumsuzluğun her seviyede varit olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Düsturu ‘temizlik imandan gelir’ olan bir dinin mensupları olarak bir mabedi bu hale getirdiğimiz için utanç duymalıyız. Bu pis koku meselesini halletmeden mabedlerin ruhaniyetini nasıl koruyacaksınız?

Diyanet teşkilatından, belediyelere kadar kurumlar her Ramazan öncesi iftar çadırları kurmaktan tutun da Ramazan şenlikleri düzenlemeye kadar pek çok hazırlık yapıyor, çeşitli faaliyetler düzenliyor. Hayırseverler de ellerinden geldiğince bu tür faaliyetlere maddi-manevi katkıda bulunuyor.

Ama bir çocuğu camiiden kaçıracak bir halde olduğumuz sürece bunların ne anlamı var?

Diyanet İşleri, müftülükler, icabında belediyeler, artık hangi kurum yapacak bilemeyiz, ama camilerdeki ayak/çorap kokusu sorununa bir çözüm üretebilmelidir. Bunu çözemiyorlarsa, kusura bakmasınlar, hiçbir şeyi başarmış sayılmazlar.

Denilebilir ki, bu, kurumlardan önce insanın/Müslümanın kendisiyle ilgili bir sorundur. Temizliğine dikkat etmeli, camiye pis bir çorapla gelmemelidir. 

Bu doğru tabii. Asıl çözüm budur.

Ama bu, ne kadar basit bir gerçek gibi gibi görünse de İslam’ın doğru algılanması  anlamında çok da derin bir meseledir.

Bu sorunu bugün fiiliyatta çözecek olan yine de kurumlardır.

Enderun usulü namazı hatırlayıp Ramazan ayında bazı camilerde uygulamaya geçen  Diyanet’e bu koku sorununu da çözmek düşer.

Kaynak: Star