İslam dünyası dinî merci Muhammed Hüseyin Fadlallah'ın vefatıyla fıkıh ve ılımlılığın işaretlerinden birini kaybetti.
Kendisi ilminin genişliği ve kapsayıcılığı sebebiyle birçok Müslüman için bir merci idi. Toplayıcıydı, ayırımcı değildi. Fıkıh ve düşüncede reformcu bakış açısına sahipti. Bu bakış açısı bütün İslam mezhepleri müntesiplerini bir araya topluyordu. Şii iç düzlemde Fadlallah 'velayet-i fakih' diye adlandırılan dinî yönetime karşıydı. Bu durum Fadlallah'ın Muntazeri gibi velayet-i fakihe karşı çıkan bütün Şii merciler gibi gölgede kalmasına yol açtı. Muntazeri'nin Humeyni'nin halefi ve velayet-i fakih olması öngörülüyordu ancak kendisi bunu reddetti. Fadlallah, Lübnan Hizbullah'ının temel dinî merciiydi ancak reformcu düşüncesi için bu kazanımlarını kurban etti.
Kerbela kutlamalarındaki dövünmelerin yasaklanması ve kamerî ayların ilk günlerinin belirlenmesinde gelişmiş bilimsel araçlara dayanılması gibi fetvalarıyla ün yaptı. 11 Eylül olaylarından sonra çıkan 'Kirli ve kutsal' adlı kitabında Fadlallah, terörü yeniden tanımlıyor ve ABD'nin terörist eylemler dediğini İslamî bakış açısıyla değerlendiriyor, bu olayın ABD ile Arap ve İslamî güçler arasında yaşanan çatışmaların verilerini sunuyor, İslamî faaliyetlere eleştirisel okuma getiriyordu. Fadlallah bazı İslamcı eğilimlerin, İslam, cihat ayetleri ve kâfirlere yönelik tavra dair okumalar yaptıklarını, birçok Müslüman'a baskın olan yenilmişlik duygusunu hoşnut edecek şiddet eylemiyle hedefe ulaşılabileceği yollu bir düşünce taşıdıklarını ancak bu yaptıklarının hedeflenen sonuçlara götürüp götürmediğini göz ardı ettiklerini düşünüyor.
Fadlallah diyaloğun önemine vurgu yapıyor ve insanlığın etrafında toplanmasının temel unsuru olabileceğini düşünüyor. İnsan başkalarının fikirlerini incelemeli. Böylelikle ötekinin düşüncesi anlaşılmış olur. Fadlallah'ın 50 yıl önceki ilk kitabı 'Kuran'da davet üslubu' idi. Ardından ikinci kitabı 'Kur'an'da diyalog' adını taşıyordu. Bu bağlamda diyalog, şiddet ve aşırılıktan çıkmanın önemli fikir ve çözümlerinden biridir.
Fadlallah hayatımızda, ilişkilerimizde ve bilgi dağarcığımızda diyaloğun korkunç büyük yokluğu karşısında Kur'an'da ve İslam şeriatının maksatlarında diyaloğun büyük yeri olduğunu gözlemliyor. Neredeyse diyalog Kur'an'da temel bir konuyu oluşturmakta. Kur'an'da diyaloğun sayısız konularını görüyoruz. Allah ile melekler arasındaki diyalog. Allah ile İblis arasındaki diyalog, Allah ile peygamberler arasındaki diyalog. Peygamberlerin kendi kavimleriyle diyalogları, peygamberlerin ve salihlerin kendileriyle diyalogları. Kur'an'da bilgi, davet ve hayat konularında diyalog çağrısı görüyoruz: 'Ehl-i Kitap'la en iyi şekilde cedelleşin'.
Bu anlam itibarıyla diyalog sadece sürtüşmeli sorunların açıklığa kavuşturulması için değil, aynı zamanda insanları birbirine yaklaştırmak, fikri bir hareket, aktif ve eğitimli bir toplum oluşturmak içindir. Bir toplumda diyaloğun yokluğu o toplumu şiddet toplumu yapar. Bireylerin ilişkilerinde diyaloğun yokluğu onları birbirinden ayrı adalara dönüştürür, hastalık derecesine varacak kadar içlerine kapanmasına yol açar. Ülkeler arasında diyaloğun yokluğu kendi çıkarlarını ortadan kaldırır, halklarına zarar verir, çıkarlar ve ihtiyaçlar için kullanılabilecek artı çabalara katlanmaya sevk eder.
Fadlallah'ın da belirttiği gibi diyaloğu eğitimin ve kanaatlerin oluşturulmasının yöntemi, anlaşmazlık konularıyla mücadelede ve karşı görüşü gerçekçi ve rasyonel bir yöntemle karşılamada nesnel ruhu hazırlama ve yetiştirme noktasında düşünce hareketinin bir üslubu kılabiliriz. Diyalog konusu Müslüman bireyin şahsiyetinin iç oluşumuyla ilgilidir. İslam Müslüman bireyin insanlara nasıl öğreteceğini ve davet edeceğini düşünmesini, kalplerini ve akıllarını hak ve doğru olana açmasını istiyor. Zayıflık veya güçlülük, savaş veya barış ortamında dahi diyalog gerekli. Hiç kimse gücü ve konumu -birey, toplum ve devlet- ne olursa olsun diyaloğu bırakamaz.
Katar gazetesi El Arap, 5 Temmuz 2010
Kaynak: Zaman