Cumhuriyetçilerin 2008 seçimlerindeki başkan yardımcısı adayı Sarah Palin’in Barack Obama’nın başkanlığını nasıl kurtarabileceği konusunda bir önerisi var. Fox TV’ye çıkıp önerisini şöyle dile getirdi Palin: “Diyelim ki İran’a savaş açmaya karar verdi. Bence insanlar belki de fikirlerini biraz değiştirecek ve daha sert biri olduğuna hükmedecektir.” Bu tür konuşmalar yine ortalıkta dolaşıyor. Palin fikri, yeni muhafazakâr Ortadoğu uzmanı Daniel Pipes’tan almıştı; Pipes’a göre İran’a saldırı Obama’nın siyasi talihini tersine çevirebilirdi.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) geçen hafta İran’ın sadece nükleer enerji değil, nükleer silah kapasitesine de sahip olmak yönünde ilerlediğine dair ‘endişeleri’ olduğu uyarısında bulundu. Fakat bu askeri saldırı aleyhindeki güçlü tezi değiştirmez; bir saldırı İran’ın programını sadece birkaç yıl erteleyecektir. Ve siyasi sonuçları da var. Rejim destek kazanacaktır, zira halk bayrağın etrafında toplanacaktır. Muhalefet dış saldırı altındaki hükümeti desteklemeye mecbur kalacaktır. Rejim Afganistan’dan Irak’a ve İran Körfezi’ne kadar şiddeti kışkırtıp şiddetin arkasındaki unsurlara para akıtacaktır. Petrol fiyatı tavan yapacaktır ve bu, ironik bir biçimde, Tahran’ın bu operasyonların parasını çıkarmasına yardımcı olacaktır.

Palin gibilerinin savunduğu şeyin boyutunu görmek önemli. ABD’den, kendisine yakın tehdit oluşturmayan bir ülkeye istila başlatması isteniyor; üstelik uluslararası onay almadan ve harekâtı desteklemeye gönüllü pek az hükümet varken. Kaide ve türevleri bunu ABD’nin 10 yıl içinde Müslüman bir ülkeye üçüncü istilası olarak sunacak ve medeniyetler savaşı yürüttüğünün kanıtı gibi gösterecektir. Ilımlı Arap ve Müslüman ülkeleri savunma durumuna geçecektir. Ve savaşlar öngörülemeyen güçlerin dizginlerinden boşanmasına yol açıyor.

Nükleer silahlı bir İran tehlikeli ve istikrarsızlaştırıcı olacaktır, fakat Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’yi de aynı yöne sevk edeceğinden o kadar emin değilim.

İsrail’in nükleer cephaneliği, bu ülkeyle üç kez savaşıp üçünü de kaybetmesine rağmen Mısır’ın nükleer silah peşine düşmesine yol açmadıysa, İran’ın bombasının böyle birşeye yol açması için bir neden göremiyorum.

ABD son UAEK raporunu İran’a karşı, ılımlı Arap ülkelerini ve İsrail’i bir ittifakta birleştiren, Avrupa’yı daha ileri adımlar atmaya çağıran ve Rusya’yla Çin’i yaptırımları desteklemeye zorlayan atak bir dizginleme stratejisini güçlendirmek için kullanmalı. Eski dışişleri bakanı James Baker ABD’nin nükleer şemsiyeyi İsrail, Mısır ve Körfez’e genişletebileceğini söyledi - bu, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın da ima ettiği bir şey.
Washington ‘Yeşil Hareket’i de desteklemeli; İran’ın dış politikasının temel yöneliminde değişiklik yaşanması için en büyük umut bu harekette. Bu muhalefet hareketinin ne kadar yaygın veya örgütlü olduğu meçhul ama uzun vadeli bir strateji mahiyetinde daha açık bir İran isteyen grupları desteklememiz lazım.

Sovyetler ve Çin’le bile yaşadık
Peki nükleer bir İran’la yaşayabilir miyiz? Komşularınca sıkıştırılmış nükleer bir Kuzey Kore’yle pekâla yaşıyoruz. Nükleer silahlı Sovyetler Birliği ve komünist Çin’le de yaşadık. İran’ın farklı olduğunu söyleyenler var. Onlara göre bu ülkeyi ABD’nin büyük nükleer cephaneliğiyle caydırmak imkânsız çünkü mantıksız ve asrı saadet hayalleri kuran bir avuç mistik molla tarafından yönetiliyor. Fakat bu, İran’ın uyanık ve pragmatik dini seçkinlerine dair doğru bir tarif değil.

İran’da son dönemdeki en önemli gelişme dini seçkinlerin yerini Devrim Muhafızları’nın alması. İranlılar için hangisinin daha kötü olduğundan emin değilim: Kötü mollaların yönetimi mi, yoksa haydut askerlerin yönetimi mi? Fakat Askeri rejimler hesap kitap yapar. İktidarlarını koruyacak şekilde hareket ederler. Bir dizginleme stratejisinin işe yaramasını sağlayacak şey, işte bu kendini koruma içgüdüsü. (Newsweek dergisinin editörü, 22 Şubat 2010)

Kaynak: Radikal