İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili gösteriler bu hafta altı kıtada en az 80 kente yayıldı - yenik cumhurbaşkanı adayı Mirhüseyin Musavi'nin Tahran'daki destekçileri için endişe verici bir işaret de eşlik ediyordu bu gösterilere: Birçok kentte protestocular İslam Cumhuriyeti'nin devrilmesini savunan posterler taşıyordu. Bu ne Musavi'nin ne de destekçilerinin teşvik ettiği bir durum. Zira İran'daki orijinal posterlerin hiçbiri İslam Cumhuriyeti'nin yok edilmesini hiçbir zaman talep etmedi. Seçimlerde adalet istiyorlardı. Fakat bayrakları yeşildi ve bizzat Musavi yıllar boyu din adamlarının yönetiminde bir ülke prensibinin destekçiliğini yapmıştı. Ruhani Lider Ali Hameney'in kazanan ilan edilen Mahmud Ahmedinecad'a şahsi destek vermek zorunda kalması, din adamlarının aralarında ne kadar bölünmüş olduğunu gösteriyor. Kum'daki diğer din adamları gidişattan rahatsız. Fakat bu, Musavi'ye oy verenlerin 1979 devriminin meyvelerini yok etmek istediği anlamına gelmiyor.
Ve sorun da burada. İktidardaki din adamı liderliği ve onların güvenlik birimlerindeki suç ortakları dünyayı ve İran vatandaşlarını (ve aslında kendilerini de) Tahran gösterilerinin canavarca, yabancıların ilham verdiği ve bütün olağan şüpheliler (CIA, ABD'nin bile 'terör örgütü' saydığı muhalif Halkın Mücahitleri ve elbette Britanya) tarafından örgütlenen bir komplonun parçası olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Musavi ve destekçileri 'casus' köşesine ne kadar itilebilirse, seçimden bu yana yaşanan tutuklama, dayak ve öldürme furyası bunu mecburi bir karşı devrim operasyonunun parçası olarak göstermek o oranda mümkün.
Rejim bu hafta sonu düzenlenen gösterileri kendi lehine kullanırsa (ortak pankartlardan biri 'Kahrolsun İslam Cumhuriyeti' idi), o takdirde bunu Musavi'nin ve Nobel Ödüllü Şirin Ebadi gibi denizaşırı eylemcilerin çabalarını boşa çıkaracak bir imkân bulabilir. Bizzat Musavi şu uyarıda bulunuyor: "İranlı güvenlik örgütleri esrarengiz biçimde yanlış ve imal edilmiş fikirlerin peşinde. İran'daki eylemcilerin yabancılarla bağlantılı olduğunu öne sürerek itiraf ettirmek için yasadışı, gayrıahlaki ve etik olmayan yöntemler kullanmanın önünü açmak istiyorlar."
Amerikan yaptırımları uçak düşürüyor
İlginç olan şu ki, hafta sonu protestoları Batı'nın kafasını taktığı ve İranlıların kalplerine korku salan konulara (sırasıyla nükleer proje ve İran uçaklarının düşmek gibi rahatsız edici bir huyu olması) pek ilgi göstermedi. Manchester Üniversite-si'nden Manuçer Senadciyan Ahmedinecad ve arkadaşlarının nükleer program yaygarasını Batı'ya karşı geniş bir nükleer komplodan ziyade, 'ulusal kimliğin yanlış biçimde yeniden keşfi', bir tür 'fetişizm' (ilk zenginleştirilmiş uranyum parçası-nı kutsal bir Şii mabedinin altına koydular) olarak niteliyor.
Temel havacılık teknolojisinin çöküşü de dikkatlerin ABD destekli yaptırımlara çevrilmesine yol açtı; bu yaptırımlar İranlıların uçaklarının bakımını düzgün yapmasını engelliyor. Eski bir Rus İlyuşin uçağının cuma günü Meşhed'de düşerek 17 insanın hayatına mal olması ve 15 Temmuz'da başka bir Rus yapımı uçağın Ermenistan'a giderken 168 yolcu ve mürettebatıyla çakılması, Tahran dışındaki gıcır gıcır İmam Humeyni Havaalanı'na yaklaşırken kimsenin aklından bir an olsun çıkmıyor. Her zamanki gibi yaptırım siyasetinin büyük sopası İran'ın üzerinde sallanıyor ve bedeli sıradan insanlar hayatlarıyla ödüyor. (27 Temmuz 2009)
Kaynak: Radikal