21 Kasım 2006'da Avrupa Parlamentosu, Irak Başbakan Yardımcısı Berham Salih'e bir konuşma yaptırdı. Konuşmayı düzenleyenler, Salih'ten Irak'ta olup bitenler hakkında bilgi almak ve bu arada Irak'ın geleceğiyle ilgili kestirimlerde bulunmasını istiyorlardı. Kürt asıllı Iraklı parlamenter Berham Salih, yaptığı konuşmada hiç umulmadık şeyler söyledi, Ortadoğu'yu kaos ortamına laik elitin sürüklediğini açık bir dille ifade etti. Avrupalı parlamenterler tarafından konuşması hayretle izlenen Salih, laik elitin bölgeyi "bir krizden diğerine" sürüklediğini kaydederek, "laik ve yolsuzluğa batmış diktatörler bölgeyi bu hale getirdi. Ülkelerinin zenginliklerini çarçur ve talan ettiler." dedi. Irak'ta İslam'ın etkisini arttırdığına dair bir soruya cevap verirken, laik elite yüklenen Salih, İslam'dan korkmanın yersiz olduğunu, dinin Irak kültürünün mühim bir parçası olduğuna işaret ederek, dini fanatizmle mücadele etmek için dini grupların siyasete dahil edilmesi gerektiğini kaydetti.

      Berham Salih'in yaptığı konuşma Avrupa kamuoyu olduğu kadar Türk kamuoyu için de şaşırtıcıydı. Nihayetinde Türk medyası, Irak, bölge ve genelde İslam dünyasıyla ilgili kendi kamuoyunu Batı medyası ve Batılı haber kaynakları üzerinden bilgilendiriyordu. Dahası, Türk medya kuruşluları, olayların cereyan ettiği bölgelere muhabir veya eleman gönderse de, gidenler Batılı perspektiften olayları anlamaya çalışır. Mesela İran'a giden bir muhabir, öncelikle parklarda kız ve erkeklerin elele tutuşup tutuşmadıklarını, gizli kaç meyhanenin açıldığını araştırmaya koyulur. Yani, aslında ha bir Batılı gazeteci gitmiş he Türk gazeteci, çok şey fark etmiyor. Dolayısıyla beklenti Avrupalılarınkinden farklı sayılmaz.

      Avrupalılar, her zaman duymak istediklerini dinlemeye alışıktırlar. Batı-dışı dünyadan parlamentolarına veya platformlarına giden politikacılar, aydınlar, sivil toplum kuruluş temsilcileri de, genellikle onların duymak istediklerini dile getirirler. Bu, Avrupalıların bölgede çıkarlarını tehdit edecek önemli bir gelişmeyi zamanında tespit etmeleri bakımından önemlidir, bir yönüyle rahatlatıcıdır. Fakat bu sefer Avrupalı parlamenterler şaşırdılar, çünkü, hem Kürt hem Iraklı bir politikacı, Irak'ta süren istikrarsızlıktan 'laik elitler'i sorumlu tutuyordu. Tabii ki bir takım istifhamlar doğdu: Bu acaba, önümüzdeki dönemde Irak'ta kurulacak yeni yönetimin Batılıların beklentisi doğrultusunda hareket etmeyeceği anlamına gelen bir işaret mi sayılıyordu? İşin tuhafı şuydu ki, Berham Salih, Başbakan Yardımcısı sıfatıyla geleceğin Irakı'na, Kürt kimliğiyle de geleceğin Irak Kürdistanı'na göndermelerde bulunuyordu.

      Hatırlanacağı üzere 2003 Martı'nda Amerika, Irak'a askeri müdahalede bulunduğunda iki önemli gerekçe öne sürmüştü: Biri, Saddam'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu ve terörizme destek verdiği, diğeri Irak'ın özgürleştirilip demokrasiye geçişini sağlamak. İlk gerekçenin tümüyle asılsız olduğu, dünya kamuoyu yanında Amerikan kamuoyunun da yalanlarla uyutulup askeri işgale gerekçe hazırlandığı kısa zamanda anlaşıldı. Ancak ikinci gerekçe hala aktüel değerini korumaya devam etmektedir. Söz konusu aktüel değer, sahiden ihtiva ettiği gerçeklikten değil, propaganda gücünün son tutamağını teşkil etmesinden gücünü alıyor.

      Amerika ile diğer Batılı ülkeler, bütün ümitlerini laik elitin siyasi istikrarı korumasına bağlamış bulunmaktadır. Gel gör ki, Şiiler veya Sünnilerin içinden kendi içinde insicamlı, güçlü ve kararlı laik bir kadro bulup çıkarmak neredeyse imkansız görünüyor. Iraklılar, radikal laikliğin ne olduğunu Saddam döneminde çok iyi öğrenmişler, daha fazlasını ne istiyorlar ne merak ediyorlar. Kuzeyde yeni bir oluşum içinde olan Kürtlerin, Batılı ülkelerin laik yatırımlarına gerekli yardım ve desteği verecekleri düşünülüyor ve bu yönde çok güçlü bir propaganda yürütülüyor. Ancak Berham Salih, bunun aksini söylüyor, sadece Irak'ta değil, bütün bölgede sorunların temelinde Batı'nın yönetici kadrosu laik elitin yattığını ifade ediyor ki, bunun anlamı Kürtler bu bölgenin bir parçasıdır, aksi istikamette yol almayacaklardır