Demokrasi havarisi ve aynı zamanda borsa sihirbazı Soros’a göre “Bu krizin dibi görünmüyor. Eskiden krizler U şeklinde cereyan ederdi, bir kriz başlayıp dibe vurur sonra da yukarı çıkardı. Şimdi bu kriz L şeklinde cereyan ediyor. Krizin hem dibini göremiyoruz, hem de aynı şekilde devam ediyor.” Soros, ayrıca bu krizin 1929 krizinden çok daha yıkıcı olduğunun söylemektedir. Soros, “Reagan ve Teacher zamanında dünyaya empoze edilen liberal ekonomi sona eriyor. Bu kriz sadece ekonomik değil köklü siyasal sonuçları olacak da bir krizdir” diyor.
Bu bize neyi anlatıyor? diye soracak olursak şu hususların altını çizmemiz gerekir.
1-Bu kriz küreseldir, sosyo-ekonomik üssü ABD’dir, felsefi ve entelektüel üssü Avrupa’dır.
2-Bu modernliğin bizzat içine girdiği bir krizdir.
3-Yeni bir beşeri hareketliliği anlamlandıramamanın krizidir. Şu anda yerküresi derin, yeni bir beşeri hareketlilik hali yaşamaktadır ve bunu modern dünya anlamlandıramamaktadır.
Üçüncü büyük beşeri hareketin ne anlama geldiği konusunda henüz sosyal bilimciler arasında yeterli bir vuzuh sağlanabilmiş değil. Bu güne kadar dünyada üç büyük beşeri hareket görülmüştür. Bunlardan biri göçebelikten yerleşik hayata geçişimizdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hicretle beraber, sonra Hz. Ömer onun politikasını takip ederek bedevileri, yani konargöçerleri yerleştirme politikası takip ettiler. Bunun bizim tarihimizde büyük sancıları oldu. İkinci büyük beşeri hareket, sanayi devrimiyle başladı. Bu da kırlardan ve köylerden kentlere doğru olan bir hareketti.
Şimdiyse 21. yüzyılın geldiğimiz şu noktasında kentlerin varoşlarından kentlerin merkezine doğru bir hareket gözlenmektedir. Modernizasyon, sanayi politikalarının temerküz etmesi, tarımın küçültülmesi, ekolojik felaketlerin peş peşe yaşanması, doğudan batıya doğru göçmelerin artması, siyasi suçların artması ve savaşlar; bu üçüncü hareketi tetiklemektedir. Mesela ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra 4,5 milyon Iraklı yurt dışına göçmek zorunda kaldı. 2 milyon kişi de kendi ülkelerinde göçmen durumuna düştü. Bosna’da 400 bine yakın Boşnak hala evlerine dönemedi Çeçenistan’da savaş nedeniyle 400 bin Çeçen yer değiştirdi Azerbaycan’da Karadağ savaşında 1 milyon kişi yer değiştirdi. Afganistan’da 4 milyon 100 bin kişi yer değiştirdi, muhacir durumuna düştü. Sudan’da 700 bin Eritreli muhacir konuma düştü.
2008 yılında BM’nin Nüfus Dairesi’nin verdiği bilgilere göre, dünya nüfusu 2013 yılında 7 milyara baliğ olacak. Hergün düzenli bir biçimde 200 bin kişi kentlere taşınıyor. 2008 yılında dünya nüfusunun %50’si kentlerde yaşıyordu. Orta gelecekte Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan, dünya nüfusunun %40’ını teşkil edecek durumda bulunuyor. Kentlere doğru ve kentlerde kentlerin merkezine doğru akan bu nüfus önümüze şu problemleri çıkarıyor.
1-Gelir bölüşümündeki adaletsizlikler yüzünden kavgalar hızlanarak artacaktır.
2-Etnik çatışmaların derinleşerek yayılması beklenmektedir.
3-Marjinal hareketler giderek önem kazanmakta ve marjinal grupların genel toplumsal ahlaka karşıt konumda kilit noktaları ele geçirdikleri gözlenmektedir.
4-Bütün kentlerin kalbinde şiddet potansiyeli artacaktır. Ancak şiddet tek boyutlu ve öngörülebilir mahiyette olmayıp yeni formlar kazanacaktır.
Aslında içine girdiğimiz bu kriz, her ne kadar ekonomik boyutlu gibi görünse de bunun temelinde sosyo-politik ve demografik bir alt yapı sorunu yatmaktadır. Üç katman düşünecek olursak, görünür üst katmanda ekonomi, alt katmanda sosyo-politik ve demografik sorunlar, dip katmanda ise ahlaki, ontolojik ve epistemelojik kaos yatmaktadır. Yani aslında kriz genel mahiyette varoluşsaldır ve bir uygarlığın içine düşüp bütün yeryüzünü etkilediği sari bir hastalık halini almış bulunmaktadır.
Sosyo- politik katmanı geçip biraz daha epistemolojik, biraz daha insanın varlık yapısı ile ilgili alana geldiğimiz zaman, derin ve yabancılaştırıcı bir sürecin bütün hızıyla devam ettiğini müşahede edebiliriz. Zamanın bu diliminde varlıkta insan anlam kaybına uğramış bulunmaktadır. İnsan varlıkta amaçsız ve güvensiz yaşıyor, insan epistemolojik olarak merkezden kopmuş bulunuyor. Modernlik, insana özgürlük, güven ve refah sağlayacaktı, bu onun insana vaadiydi; üç vaadini de yerine getiremedi. Ahlaki açıdan mihverinden sapmış bulunmaktadır. Sosyo-politik olarak insan derin bir kaosun içine sürüklenmiş bulunuyor.
Bunun önemli sebeplerinden biri, “büyüme”nin hala başat ideoloji konumunda bulunmasıdır. Halbuki geldiğimiz noktada büyümenin bizatihi kendisi, maddi ve fiziki sınırlarına gelip dayanmıştır. Yeryüzünün daha fazla maddi ve fiziki olarak büyümesi mümkün değildir. Daha çok büyüme, daha çok kaynak tüketimi ve kent nüfusuna yol açıyor. Daha çok kaynak tüketimi ve nüfus da daha çok büyümeyi gerektiriyor. Bu beşerin içine girdiği fasit dairedir. İnsan bu fasit dairenin içinden çıkamıyor.