Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir, halk nisanda sandık başına gitmeden önce tek bir sonucu garantiye almak için muazzam vakit ve para harcadı. Yaygın hile yapıldı. Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen seçmenlerin kafasını karıştırmak için gerçek muhalefe çok benzer isimleri olan sahte partiler kuruldu. Tarafsız görünen, fakat rejimin beslediği sivil toplum örgütleri sonuçları denetliyor numarası yaptı. Oylamada pek az aleni usulsüzlük emaresi vardı: Buna gerek kalmamıştı.

Afrikalı liderler seçim hilelerinde ustalaşıyor. Bu da kıtadaki demokratik süreç konusunda bazılarını umutsuzluğa sürüklüyor. Ancak karamsarlık verilecek doğru tepki değil. Hilekârların ustalaşması, sadece iktidarda kalma kararlılığının değil, Afrikalı seçmenin söz sahibi olmak konusunda artan ısrarının da göstergesi.

Oy verme alışkanlığı kök saldı
Afrikalılar haydutları def etme şansına ulaşabilir.
Kıta 50 yılı aşkın süredir ceza görmeden çalabileceğini ve öldürebileceğini düşünen haydutlarca sömürülüyor. İktidar şiddet yüklü, istikrarsızlaştırıcı darbelerle çok sık el değiştiriyor. Afrika ülkelerinin yolsuzluğu cezalandırabilen, kabilelerle rakip ekonomik çıkarlar arasında arabuluculuk yapabilen ve yetersiz yöneticileri barışçı yollardan indirebilen siyasi sistemlere ihtiyacı var. Demokrasi, bunları yapabilmelerinin yegâne yolu.

Neyse ki bu konuda eskisine göre daha iyi bir manzara var. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından beri oy verme alışkanlığı Afrika’nın her tarafına yayıldı ve büyük bölümüne yerleşti. Bu yıl, ertelemeler ve iptaller olmazsa, Sahra altı Afrika’daki 48 ülkenin 20 kadarı çok partili seçim düzenleyecek. Yani muhtemelen kıta tarihinde en büyük seçim yılına tanık olacağız.

Fakat Afrika’nın yakın tarihinden yola çıkarsak, bunların birçoğu adına yakışır seçimler olamayacak. Zimbabve’de Robert Mugabe’nin yaptığı gibi, yenilen liderler muhalefetle sallantılı iktidar paylaşım anlaşmalarına varmak zorunda kalsalar da, iktidara yapışmaya çalışacak. Beşir gibi otoriter liderler seçimlere hile karıştırmak konusunda giderek mahir hale geliyor. Vatandaşlarına oy kullanma hakkı vermeyi şova dönüştüren birçok ülke, bir yandan da onları sivil haklardan, basın özgürlüğünden ve hukukun üstünlüğünden mahrum bırakıyor. Bu kurumlar, anayasal bir demokrasinin işlemesi açısından vazgeçilmezdir. Fakat Afrika’da başarılı yönetimin doğal bileşenleri olarak kabul gördükleri söylenemez.

Seçimlere hile karıştıranların artan maharetine ve yenilgiyi kabul etmeye yanaşmamasına bakan karamsarlar, Afrika’da demokrasiyi desteklemek için çuvalla para dökmeye değmediğini savunuyor. Fakat bu, olan bitenlerin önemini yanlış anlamaktır. Liderler sonuçları ayarlamak için daha fazla çaba göstermek zorunda kalıyor, çünkü insanlar söz sahibi olmak konusunda giderek daha kararlı davranıyor.

Vatandaşların oy kullanmayı sevdiği aşikâr. En otoriter liderler bile seçim düzenlemeye mecbur hissediyor. Doğal demokratlar olmayan Beşir, Mugabe ve Etiyopya Başbakanı Meles Zenavi son yıllarda seçim yapmak zorunda kaldı. Daha 10 yıl önce, Sierra Leone ve Liberya gibi ülkeler anarşi ve kan seliyle eş anlamlıydı. Şimdi halkları heyecanla oy kullanıyor. Diktatörler için bile bu hakkı almak zor olacaktır. Zira seçimler kusurlu olsa bile, demokrasinin yerleşmesine yardım ediyor. Sözgelimi Gana sivil yönetime ancak 1992’de geçebildi ve gergin seçimlerin ardından iki kez hükümet değiştirdi. Bu ay Somali’de iktidardaki lider yenilgiye boyun eğdi. Nijerya’da iktidar partisi, demokrasiyi bertaraf etme çabalarına rağmen, daha iyi bir seçim için gereken iyileştirmeleri yapmayı kabul etti.

Yabancılar bu sürece yardımcı olabilir. Afrikalılar arasında 2000’lerin başında kendisini gösteren sağlıklı toplum baskısının canlanması gerekiyor. Batı Nijeryalıları, Sudanlıları ve temiz yönetimler için mücadele veren diğer halkları cesaretlendirmek için hileli seçimleri protesto etmeli. Batı önemli bir hükümetle arayı bozmamak çıkarına olduğu için sesini çıkarmazsa seçimleri gözetlemek için harcadığı milyonlar boşa gider. Afrika’da demokrasi ve sorumluluk sahibi yönetimler için yürütülen mücadele çok da kötü gitmiyor. (Başyazı, 22 Temmuz 2010)

 

 

Kaynak: Radikal