1990"lardan bu yana süren siyasi cinayet ve terör olaylarını açıklamak üzere Prof. Mahir Kaynak"ın kullandığı bir model vardır. Model basitçe “Bu eylem kimin işine yaradı?” sorusuna dayanır. Varsayıma göre, bu sorunun doğru cevabı bulunursa, eylemin çözümlemesi de doğru yapılmış olur. Hiçbir eylem amaçsız değildir, amacı bir belirleyen vardır; eylem içinde yer alan birimler veya operasyonu gerçekleştiren şahıslar ikinci-üçüncü derecede önemlidir; onlar sadece fonksiyonel olarak davranırlar.

 

Hemen söylemek gerekir ki, Mahir Kaynak"ın başvurduğu açıklama modeli yabana atılamaz. Özellikle uluslararası güvenlik sistemi ve bu sistem içinde yer alan rakip/hasım ülkelerin birbirlerini istikrarsızlaştırma stratejileri göz önüne alındığında bizi doğru sonuçlara götürür. Fakat model,

      1) Bir ülke içinde vuku bulan bütün suikast ve terör eylemlerinin salt stratejik hesaplara dayanılarak yapıldığı;

      2) Bütün eylemlerin sofistike örgüt ve bunları geriden doktrine eden birimlerin işi ve planı olduğu, aksinin düşünülmeyeceği;

      3) Eylemi yapan/gerçekleştiren örgüt, grup ve şahısları kendi ideolojileri, inançları, siyasi görüşleri, niyetleri ve hedeflerine aykırı bir pozisyona düşürmeyi mutlaklaştırması bakımından sorunludur, her zaman eylemler bu tarzda işlemez..

 

Model, vuku bulan veya gerçekleştirilen bir eylemi, kaçınılmaz olarak günün aktüel olaylarıyla ve konjonktürel gelişmeleriyle irtibatlandırmak durumunda olduğundan, günün damgasını üzerinde taşır; tabiatı gereği kısa vadeli hedeflere dönüktür, orta ve uzun vadeli karaktere sahip değildir. Önümüze kısa vadeli bir çözümleme koyması dolayısıyla bize, sürüp giden olayları geniş bir zaman perspektifi içinden bakma imkanlarını sunmaktan uzaktır. Kısmi miyoplaşma riskini içinde taşır.

 

Bu model bizi son derece şaşırtıcı –belki de vahim- sonuçlara da götürebilir. Mesela diyelim ki, sonuçları itibariyle Uğur Mumcu"nun öldürülmesi, laikliğin pekişmesini, belli çevrelerde toplumsallaşıp kökleşmesini sağlayıcı bir rol oynamıştır; bu bizi Uğur Mumcu"yu ve bu çizgideki bilim adamları ve aydınları (Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı vd.) laik hassasiyeti yüksek kesimlerin öldürtmüş olduğu fikrine götürebilir. Pekiyi b u mümkün mü?

 

Aynı modele başvuracak olursak, Rahip Santoro cinayetini Katoliklerin, Malatya"daki cinayetleri Protestan kiliseler veya misyoner teşkilatlarının işlemiş olması gerekir; çünkü, her iki olayda da Katolik rahip Santoro ile Malatya"da misyonerlik faaliyeti yapan üç Protestan misyoner “mağdur durum”a düşmüşlerdir. Aynı şekilde Hrant Dink"i de Ermeni diyasporasının öldürtmüş olmalıdır; zira açıkça müşahede ettiğimiz şu ki, bu suikasttan sonra Ermeni diyasporası ve öne çıkardığı “Ermeni soykırımı” iddiaları güç kazanmış bulunmaktadır. Gösterilerde Hrant Dink"in fotografı üzerine “1.500.000 + taşıdıklarını görüyoruz.

 

Bu örneklerde “kimin işine yaradı?” sorusunun çok açıklayıcı olduğunu söylemek güç görünüyor. Kategorik olarak yanlış olduğunu iddia etmiyorum, ancak bu model her olaya uygulanamaz. Her olaya uygulandığında işin özünü kaybetmemize sebebiyet verir, özellikle sağcı-muhafazakar çevreler bu modele fazlasıyla iltifat ederler, çünkü asıl sorunun kaynağına inmek bazen rahatsızlık verici bir resimle karşılaşmamıza yol açabilir: İyisi mi, suçu dış gücün üzerine atın ve rahatlayın.

 

Değinmek istediğim son nokta, bu modelin, her halükarda her türden suikast ve terör eylemini “dış bağlantılı” kılması, “bağımsız bir iç aktör” varsayımını kaale almaması ve elbette “içerideki gelişmeleri manipüle eden bir dış aktörün” istediği zaman istediği biçimde bizi parmağında oynatabilecek güç ve imkan sahibi farzetmesidir. Böyleyse, peki niçin her seferinde provokasyona gelebiliyoruz? Bu soru son derece önemlidir. Belki doğrusu “iç ve dış faktörü hesaba katan aktör” ile içerdeki bir takım şahıs, grup ve güçlerin kendi niyetlerine aykırı sonuçlar veren eylemler yaparak hem seçtikleri kurbana hem kendi ülkelerine zarar vermektedirler. Danıştay saldırısı dahil, yukarıda sayılan suikast olayları son siyasi gelişmeler arasında bir ilgi kurulabilir mi? Hiç kuşkusuz somut olarak ilgi kurmak son derece güç, hatta imkansız. Ama Mahir kaynak"ın “Kimin işine yaradı?” sorusunu soracak olanlar, dudak uçuklatıcı sonuçlara ulaşabilirler. Dediğim gibi bu model her zaman açıklayıcı olmayabilir.