Ortadoğu halkları tabloları takip ediyor, açıklamaları dinliyor, işi kehanetlerde bulunma ve yorumlar yapmaya kadar götürüyor. 
 
Aynı tablonun tarafları ile belirgin tablolar arasındaki müştereklik, zamanlama, yer, ayrıcalıklar, tablonun şu an, geçmiş ve gelecekle muhtemel ilişkisi, tablonun açıklamalarda yer alan hedeflere hizmet edecek iletişim dinamiklerini başlatma gücü üzerinde duruyorlar. Bugün Ortadoğu halklarının barış, savaş ve istikrar konularıyla ilgili üç belirgin tablodan konuşma genişliği var.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ve Katar Emiri Hamd Bin Halife El Sani'yi bir araya getiren zirve görüntüsü alıp götürdü beni. Zirve, bölgedeki aşırı gerginlik ortamında yapıldı. Büyük devletler İran'a yönelik yeni uluslararası yaptırımlarda anlaşma eğilimindeler. Füze ve cephane konuşmaları son haftalarda arttı. Suriye'ye yönelik İsrail suçlamaları endişe verici düzeye çıktı. Suçlamalara Amerikan katılımı Şam'a yönelik baskıların artmaya aday olduğu mesajı verdi.

Türkiye bölgede savaş kelimesini duymak istemiyor. İran ile Batı arasındaki halihazırdaki krizin çıkış yoluna bel bağlıyor. Ankara, İbrani devleti barışı arama mantığına döndüğü takdirde Suriye ile İsrail arasında dolaylı müzakerelere dönülmesine yoğunlaşmış durumda. Türkiye müzakereleri tek seçenek olarak görüyor ve bölgenin barış, istikrar ve kalkınmaya daha fazla ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor. Savaşı uygun olmayan bir literatür olarak görüyor. Türkiye bütün bölge halkıyla ilişkilere sahip. Katar bu tür ilişkilere sahip bir diğer ülke. Son zamanlarda diplomasideki Türk dozu arttı ve hesapları görme eğilimi geriledi. Katar herkesle yani İsrail, Hizbullah ve Hamas'la konuşma gücüne sahip.

İstanbul zirvesi tablosu bana geçen şubatta Şam'da yapılan farklı bir zirveyi hatırlattı. Zirve Beşşar Esad, Mahmud Ahmedinejad ve Lübnan'daki Hizbullah genel sekreteri Hasan Nasrullah'ı kapsıyordu. Zirvenin herhangi bir İsrail saldırısına hazırlık, direniş dili ve kültürü gölgesinde yapıldığı açık. Belki de Hizbullah'a Scud füzeleri verdiği suçlaması gerekçesiyle Suriye üzerinde yeni baskı turuna başlanılmasındaki sebep bu tablo olabilir.

İki tablo arasındaki karşılaştırma şöyle bir sorgulamaya götürüyor: Bölgedeki şartların iç yüzünü en fazla hangi tablo temsil ediyor? Şam tablosu mücadele, çatışma ve caydırıcılık mesajı veriyor. İstanbul tablosu ise çatışmaya kaymayı engelleyecek kapıyı açma eğilimi mesajı veriyor. Barışsızlık ve savaşsızlık hali uzun süre yaşayamaz. Barışı aramaksızın savaş kâbuslarını uzaklaştırmak imkansız. Beklemeyi tercih etmek ise bir patlamayı karşılamaya hazırlanma anlamına gelir.

İki tablo arasındaki müşterek nokta Beşşar Esad'ın varlığı. Suriye lideri geçen fırtınalı on yıl içinde zor kararlar aldı. Bölgede büyük bir aktör olarak bu çıkmazdan çıktı. Tercihleri ülkesinin ve bölgenin geleceğini etkiliyor. Türkiye ile stratejik ilişki yapılandırma kararı meyvesini verdi. Şam'ı savaşı bertaraf etmek, barışı, istikrarı ve büyümeyi aramak için elzem bir koridor haline getirdi.

Bir üçüncü tablo Arapların ve bölgenin geleceğini ilgilendiriyor. Suriye liderinin Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaret sonrası Esad'ın Şam'da Kral Abdullah'ı karşıladığı tablo. Şam zirvesi sonrası bölge olaylarına yönelik Suudi okuması Şam'daki karar alma organının hesaplarında yer aldı. Üçüncü tablo İstanbul tablosunun diline daha yakın. Üçüncü tablo, Mısır Suriye zirvesinin İstanbul tablosu diline daha yakın olacağını gördüğümüz zaman tamamlanacak.

Obama yönetiminin üç tabloyu okuması uygun düşer. Suriye'nin Irak'tan Lübnan'a ve Filistin dosyasına kadar bölge istikrarında etkin role teşvik edilmesi için Binyamin Netanyahu'nun saldırganlığının dizginlenmesi kaçınılmaz bir giriş kapısıdır. Rusya tabloları okumaktan uzak değil. Rusya devlet başkanı, Şam'ı ziyaret ediyor ve bir sonraki durağı Ankara.

Mahmud Ahmedinejad'ın İstanbul zirvesi tablosunu ve kendi literatüründen uzak pratik dilini nasıl karşılayacak bilemiyorum. Vakıa, Tahran'ın Ahmet Davutoğlu'nun tavsiyelerine karşılık vermesi durumunda bu zirvenin ülkesine 'vahim sonuçlardan' sakınma fırsatı olacağını ifade ediyor. Tersi yönde yürümek ise volkanı harekete geçirmek anlamına gelir. 'Vahim sonuçlar' ise sadece Lübnan'la sınırlı kalmaz.

(Londra'da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesi, Lübnanlı yazar, 10 Mayıs 2010)
 

Kaynak: Zaman