İran'daki Aşure yıldönümü farklı olabilirdi. Sokaklar ve meydanlar katılımcılarla dolabilir, yumruklar yükseltilebilir, 'büyük şeytanı' kınayan sloganlar atılabilir ve hançerler devrime ve rehberine bağlılık yeminini yineleyebilirdi.
Kutlamaların sadece dışarının rüzgarıyla mücadele eden bir kale görüntüsünün tekrarından ibaret olması mümkündü.
Sahne farklı oldu. Tahran ve diğer kentlerde polislerin izinleri kaldırıldı. Hastaneler seferber edildi. Besiç askerlerinin kaşları çatıldı. Çatışmalar patlak verdi ve yabancı gazetecilerin ablukaya alınmasına rağmen görüntüler dışarıya sızdı. Devrim, kendi gölgesinde doğan gençlere sopalarla ve göz yaşartıcı gazla indi. Kurşun eksik olmadı ve bir grup göstericiyi aldı. Kan dışarıya kaçırılan görüntülerde açıkça görüldü. İslam cumhuriyeti rejiminin çatırdadığını, teslim olmak dışında bir seçeneğinin kalmadığını, devrim meyvesinin yere düşmek için yeterince olgunlaştığını ve büyük değişimin geri sayımının başladığını söylemek için erken. Bu türden çıkarımlarda güç dengesi gerçeğini görmezlikten gelme, rejimin uzantılarını ve toplum içindeki kurumlarını, dini kurumu, devrim muhafızları, Besiç ve diğer kurumları, iç içe geçmiş geniş çıkarlar ağını inkar etme vardır.
Ayrıca resmi mutfaklardan gelen 'gösterici gençlerin zehirli propaganda borazanlarının aldattığı, ikiyüzlülerin ve küstahların tuzağına düşürülen, büyükelçiliklerin internet silahını kullanarak harekete geçirdiği izole edilmiş bir azınlık olduğu, Batı'nın bel bağladığı olayın bir bardak suda fırtına koparmak olduğu' yollu rivayetleri doğrulamak için de erken. Oysa gerçek bundan daha ötede, büyük, derin ve tehlikeli.
İran yönetiminin endişelenmek hakkı. Tahran'da 'diktatöre ölüm' türünden sloganların atılması basit bir olay değil. Diktatörden kasıt ise Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad. Bu adam devrim muhafızları prenslerini cumhuriyet makinesindeki temel mevkilere taşıdı. Ülkesinin bölgedeki en önemli devlet olmasıyla övünen ve rejimini küstahların uykusunu kaçıran ilham kaynağı olarak gördü.
Yönetimin endişelenmesi hakkı. Çünkü Ahmedinejad'ın ikinci dönemini kazandığının ilan edilmesinin ardından kendisine yöneltilen protesto mesajının anlamını kavramadı. Seçimlerde şaibe yaşandığını ve şaibenin boyutunu görmezlikten geldi. Kriz şiddetlenince emniyet supapları rol oynadı. Böylelikle göstericiler sonrasında dini rehberin rolünü ve bu rolün sınırlarını sorgulamaya geçtiler.
İran yönetiminin güvenliğin başka supaplarını işlemez kılarak büyük hata işlediği söylenebilir. Ali Ekber Haşimi Rafsancani'ye bazı zamanlar devrim rejimi karşıtı veya devrime sızmış bir yabancı gibi muamele etti, Rafsancani'nin Humeyni'nin yanında devrimin doğum hazırlığı ve sonrasındaki rolünü görmezlikten geldi, eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'ye aynı üslupla muamele etti. Mir Hüseyin Musevi'nin muhafazakarların Hatemi'nin reform taleplerinin başarısız kılınması noktasındaki ısrarını çokça dile getirdiğini görmezlikten geldi. Rejim aynı hatayı Mehdi Kerubi ve diğerlerine yaptı. Burada bir başka etken göz ardı edilemez. Barack Obama İran dosyasıyla zeki bir ilişki kurdu. Çıkarlara ve farklı olma hakkına saygın duyan müzakerelere çağırarak elini İran'a uzattı. Çatışma ve tehdit diline dayanmakta acele etmedi. İran protestolarına temkinli yaklaştı. İran nükleer emellerini frenlemekle ilgilendi ve rejimin düşürülmesi projesine girmedi. Böylelikle 'yeşiller hareketi' iç ulusal yapısını muhafaza etti.
İran rejiminin geçmişte yaşanmamış bir kriz içinde olduğu söylenebilir. Göstericilerin sopalarla ve kurşunla muhatap alınması 'yeşiller hareketini' daha fazla şehit, sembol ve öfkeyle donatacak. Şu an sorun 'büyük şeytanla' değil. Deneyimler daha 'büyük şeytanın' içeriden geldiğini ifade ediyor. Korku İran rejiminin dışarıdaki savaşların, kaleyi onaracağını düşünerek dışarıyla büyük kriz çıkarmaya kaçması. Londra'da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesi 29 Aralık 2009
Kaynak: Zaman