Kaide'nin, 'en büyük iki düşman' dediği İran ve İsrail'e niye saldırmadığı merak konusu. Gerçek şu ki, İran Bin Ladin'in oğlunun topraklarında barınmasına izin vererek korunuyor, İsrail'in muhtemel misillemesiyse örgütü korkutuyor

Kaide'nin Afganistan dışındaki ömrü yaklaşık 16 yıl. Örgüt başından beri ses getiren ve tehlikeli eylemlerde bulundu, Mısır başbakanı ve ardından içişleri bakanına yönelik suikast girişimleri gibi. Suudi Arabistan'daki eylemlerini 1995'te Riyad'da beş kişiyi öldürerek başlattı ve kolları dünyaya uzandı, Yemen, Somali, Cezayir, Fas, Rusya, Endonezya, Filipinler, Tayland, Pakistan, Avrupa ve ABD'yi kapsadı.

Bu durumda mantıksal soru şu: Kaide niçin en önemli iki düşmanı olarak gösterdiği İsrail ve İran'a saldırmadı? Örgütün ikinci lideri Eyman el Zevahiri 'elektronik basın toplantısı'nda yanıt olarak, Irak'taki savaşla meşgul olduklarını ve sonrasında İsrail'i vuracaklarını söyledi. Bu yanıt ikna edici değil. Çünkü örgüt geçen 20 ayda Pakistan'da onlarca eylem gerçekleştirdi ve Suudi Arabistan'da da petrol bölgeleriyle Mekke'yi hedef alan tehlikeli eylemleri başarısız oldu. En zor mekânlara erişmesine dair şaşırtıcı gücünü görürken, Kaide'nin aciz olduğunu doğrulamamız mümkün değil. Tıpkı Afrika'nın doğusundaki üç eş zamanlı saldırıda, ABD'deki 'bomba-uçaklar'da veya Pakistan'daki Benazir Butto suikastında her türlü koruma önlemi aşarak yaptığı gibi...
Örgütün eylemlerinin çoğu, üzerinde iyi çalışılmış, sabırla planlanmış ve uzaklık veya zorluğa rağmen hedefe ulaşma özellikleriyle belirginlik kazanıyor. Bu durum örgütün, kendisine daha fazla halk desteği verecek iki hedefi -İran ve İsrail'i- niçin istisna kıldığı sorusuna götürüyor bizleri.
İsrail'i vurmak imkânsız değil. Filistinlilerin ve Hizbullah'ın başarısı bunun kanıtı. İran'ın hedef alınmasıysa daha kolay. Kaide aklını yitirmiş vahşi bir hayvan görüntüsü veriyor ancak aslında öncelikle
siyasi bir örgüt ve liderleri araçlarını yüce hedefler için kullanmak isteyen birer siyasetçi gibi düşünüyor.
Bir defasında ileri gelen İranlı şahsiyetlerden birine, Tahran'ın neden ABD güçlerinin Afganistan'dan kendilerini kovması sonrası İran'a kaçan Seyf el Adl, Saad Bin Usame Bin Ladin ve diğerleri gibi çok sayıda Kaide yöneticisine topraklarında kalma izni verdiğini sormuştum. Verdiği şu açık yanıt beni şaşırtmıştı: "Onlar İran'ı Kaide eylemlerinden korumak için orada'.
Ne demek istediğini anlamadığımı düşünerek, "Onlar rehin mi yani" diye sordum. Soğukkanlılıkla ve net bir ifadeyle "Evet onlar rehin" diye cevap verdi.

Yeni Ebu Nidal olma olasılığı da mevcut
Yani Kaide İran'a saldırmaktan sakınıyor çünkü İran Bin Ladin'in oğlunu ve örgütün ileri gelen başka isimlerini elinde tutuyor. Onların İran'da faaliyet içinde oldukları kesin. Dışarıdaki eylemleri planlıyorlar. Şöyle ki, İran'da telefon görüşmeleri yapıyor ve Riyad'ta meydana gelen patlamanın iznini veriyorlar. Bu durum İran'ı bazı Kaide eylemlerinin yönlendirilmesine dahil etmiyor mu?
Yani söz konusu Kaide üyeleri sadece rehine değiller, İran aynı zamanda onlarla birlikte çalışıyor. Irak'taki korkunç eylemlerin İran mayınları ve silahlarıyla yapılmış olması da dahil, İran'a karşı birçok kanıt var.
Kaide'nin İsrail'den uzak durmasınınsa makul açıklaması şöyle: Örgüt, misillemede sınır tanımayan ve sonuçlarını önemsemeyen bir devletle savaşa girmek istemiyor. Bir diğer açıklamaysa, Kaide'nin bir araçtan ibaret olduğuna yönelik. Tıpkı 1970'ler ve 1980'lerdeki Ebu Nidal örgütünün yaptığı gibi... Yalancı söylemler yükselten kiralık silahlar...

Kaynak: Radikal