B) Mina'daki sorunu da üç noktada toplamak mümkün:

      1) Taş atılacak mekanın genişletilmesi, yeni köprülerin kurulması, bu yapılıyor. Bu sene gidiş gelişler belli bir düzene konulmuş, tek yön sistemi takip ediliyor. Bu da hacı kafilelerinin karşılaşmasının önüne geçilmiş. Başvurulan diğer bir tedbir, her ülke hacılarının şeytanı taşlayacağı saatlerin belirlenmiş olması. Mesela Türk hacılarına Bayram'ın ikinci gününde her üç şeytanın taşlanması için saat 23'ten sonrası tayin edilmiş.

      Bu, zaman içinde bir arada ibadet etmeleri gereken hacıları milli kimliklerine göre ayırma gibi bir sakınca potansiyeli taşısa da, 'şimdilik' cemerat sırasındaki hayati tehlikelerin önlenmesi bakımından yerindedir. Bunu uzun vadeli düşünmemek lazım, çünkü giderek Arafat ve Müzdelife'de ayrılan ülke hacıları neredeyse ibadetin her aşamasında birbirlerinden ayrılabilirler; bu da ülkelere mahsus Hacc ibadeti gibi tuhaf ve Hacc'ın maksadına aykırı teamullere sebebiyet verebilir.

      2) Mina'da gecelemek isteyen hacıların her ne suretle olursa olsun kendilerine tayin edilen çadırlara yerleştirilmesi, özellikle Uzakdoğulu ve Asyalı Müslümanların buna ikna edilmesi gerekir. Hz. Musa Kutsal Vadi'ye adım atınca ayakkabısını çıkarmıştı. Çünkü kutsal mekana öyle girilmezdi, kutsal her tür maddi ve manevi kirden uzak olandır. Mina mukaddes bir mekan; gel gör ki pislikten, pis kokudan geçilmiyor, her taraf bir çöp bataklığı. Bu, mekana karşı en büyük saygısızlıktır. Bir ibadet yerine getirilirken kutsal mekan kirletilemez, milyonlarca insanın sağlığı tehlikeye atılamaz.

      Şimdi Mina'da kalınacak mekan genişletiliyor, bazı ülkeler de kendi hacılarını bu sünnetten sarf-ı nazar etmeleri için adeta teşvik ediliyor.  Mesela Türk hacılarının neredeyse tamamına yakını artık Muna'da geceleme sünnetini yerine getirmiyorlar. Bunun bir çare olmadığı açık. Çünkü Hacc'da sünnetler de önemlidir. Hayati tehlikenin olduğu durumlarda tabii ki bazı sünnetler askıya alınabilir, ama aslolan, herkesin farz, vacip ve sünnetleri gönlünce eda edibeliceği güvenli bir Hacc ortamını tesis etmek olmalıdır.

      3) Neredeyse her sene Cemerat'ta önemli sıkıntıların yaşandığı malum. Şeytan(lar) taşlanırken bazan yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir. Bu konuda iki tedbir alınabilir:

      a) Muteber İslam bilginlerinin bir araya gelerek, zevalden önce de taş atılıp atılmayacağını tartışıp karara bağlamaları ve bunu hacıları ikna edecek şekilde anlatmaları gerekir. Madem ki "zaruretler mahzurları mübah kılar", bunun da bir çaresi vardır, olmalıdır. Burada söz konusu olan mübah bir iş değil, binlerce insanın can güvenliğidir. Nitekim bu sene Türk hacılarının neredeyse tamamı, Hanbeli mezhebini taklid ederek Müzdelife'de bir süre kaldıktan sonra Nısfulleyl (gece yarısı) olur olmaz –saat 23.30- Büyük şeytan'ı taşlamaya başladılar. Bunun yerinde bir tedbir olduğunu söylemek gerekir.

      b) Alınabilecek diğer bir tedbir, kadın, yaşlı ve hastaların vekalet yoluyla bu ibadeti yerine getirmeleri, bu yönde hacıların bilgilendirilip ikna edilmeleridir.

      C) Harem'e gidiş gelişler konusunda aslında uzun vadeli bir plan olarak Mekke yeni bir imar planına göre yeniden yapılandırılmalıdır.

      a) Şehrin tarihi merkezinde sadece kutsal hatıralara ait yapılar bırakılmalı, bunlar canlandırılmalı, anlamlarına uygun bir çevre ve estetik düzenleme yapılmalı. Dünya Müslümanlarının İslam'ın ilk dönemine ait hatıraların mekanlarını, ilk Müslümanların hayat hikayesinin geçtiği güzergahları görmek istemeleri en tabii haklarıdır. Bu mekanları birer tapınma yerleri haline getirmedikçe, inancın takviyesini sağlar, tarihteki sürekliliği pekiştirir ve bu kuşkusuz çok güzel bir şeydir;

      b) Şehir tamamiyle trafiğe ve yerleşime kapatılmalı; yerleşim yerleri, oteller ve toplu barınaklar şehrin dışına çıkarılıp raylı sistem ve metro ile ulaşımın sağlanması cihetine gidilmelidir. Bu haliyle Mekke trafik keşmekeşinden, zehirleyici eksoz dumanlarından ve çarpık yapılaşmadan yaşanılabilir bir şehir olmaktan çıkmış bulunmaktadır.