İsrail yıllardır aynı yanlış varsayımlarla aynı hataları yapıyor. Arapların 'ders verilmesi' gereken cahiller olduğunu ve Filistinlilere ulusal arzularını terk edecek 'ılımlı' bir liderlik dayatabileceğimizi 'zannetmekten' vazgeçmeliyiz. Havuç-sopa yönteminin işe yaramadığını defalarca gördük.

Channel 1 televizyonu cumartesi sabahı ilginç bir 'karışım' yayımladı: Muhabirler Sderot ve Aşkalon'dan yayın yapıyordu, fakat ekrandaki görüntüler Gazze'de çekilmişti. Dolayısıyla yayın, kasıtlı olmasa da doğru mesajı veriyordu: Siderot'daki çocuk Gazze'dekiyle aynı çocuk ve ikisinden birine zarar verenler kötüdür.

Fakat Gazze'ye düzenlenen saldırı her şeyden önce ahlaki bir kınamayı değil, birkaç tarihsel hatırlatmayı gerektiriyor. Hem saldırı için ortaya konulan gerekçe, hem de seçilen hedefler, yanlış oldukları tekrar tekrar kanıtlanan temel varsayımların bir tekrarı. Bununla birlikte İsrail tekrar tekrar, bir savaşın ardından bir diğer savaşta, 'şapkasından' durup durup aynı şeyleri çıkarıyor.

Araplara ayaktakımı muamelesi yapılıyor
İsrail 'bir ders vermek' için Filistinlilere saldırıyor. Bu, Siyonist girişime kuruluşundan bu yana eşlik eden temel bir varsayım: Biz ilerlemenin ve aydınlanmanın, gelişmiş mantığın ve ahlakın temsilcileriyken, Araplar ilkel, barbar bir ayaktakımı; tıpkı çobanın eşeğine yaptığı gibi, havuç-sopa yöntemiyle eğitilmesi ve bilgeliğin öğretilmesi gereken cahil çocuklar.
Gazze'nin bombalanmasının 'Hamas'ı tasfiye etmesi' de bekleniyor; bu da Siyonist harekete kuruluşundan beri eşlik eden bir diğer varsayımla uyumlu: Filistinlilere kendi ulusal arzularını terk edecek, 'ılımlı' bir liderlik dayatmanın mümkün olduğu varsayımı. Bu mantıkla, İsrail Filistinlilerin acı çekmesini sağlamanın, onların ulusal liderlerine isyan etmelerine yol açacağına her zaman inandı. Bu varsayımın yanlış olduğu da tekrar tekrar kanıtlandı. İsrail'in bütün savaşları, yine başlangıçtan beri bizimle olan bir diğer varsayıma dayanıyordu: Kendimizi savunduğumuz varsayımı. Yedioth Ahronot'un pazar günkü manşeti "Yarım milyon İsrailli ateş altında" diye bağırıyordu - sanki Gazze, bütün bir nesilin yaşamaya değer hayatlar sürme şansını yok eden uzun süreli bir kuşatmaya maruz kalmamış gibi.

Bugün dünyada hiçbir yer sıfır terör altında yaşamak gibi bir durumun tadını çıkarıyor olmasa da, herkesin kabul edeceği gibi günlük roket atışı altında yaşamak imkânsız. Fakat Hamas Gazze sakinlerini rehin tutan bir terör örgütü değil: Hamas dini ve ulusal bir hareket ve Gazze sakinlerinin çoğunluğu onun yoluna inanıyor. Ona tabii ki saldırılabilir ve Knesset seçimleri yaklaşırken, bu saldırı bir ateşkesle bile sonuçlanabilir. Fakat bu bağlamda hatırlanması gereken bir diğer tarihsel gerçeklik daha var: İsrail topraklarındaki Siyonist varlığının başlangıcından bu yana, hiçbir askeri operasyon Filistinlilerle diyaloğu ilerletmedi.

'Konuşacak kimse yok' iddiası yalan
En tehlikelisiyse, 'konuşacak hiç kimsenin olmadığı' klişesi. Bu hiçbir zaman doğru olmadı. Hamas'la bile konuşmanın yöntemleri var ve İsrail bu örgüte önerebilecek birşeylere sahip. Gazze kuşatmasına son vermek ve Gazze'yle Batı Şeria arasında seyahat özgürlüğüne izin vermek, bölgedeki hayatı iyileştirebilir. Aynı zamanda, Altı Gün Savaşı'nın ardından hazırlanan eski planlardan vazgeçilmesine de değer. Buna göre, binlerce aile Gazze'den Batı Şeria'ya yerleştirilecekti. Bu planlar hiçbir zaman uygulanmadı, zira Batı Şeria Yahudi yerleşimleri için kullanılmak üzere 'ayrılmıştı'. Ve en zarar verici varsayımlardan biri de buydu. (İsrail gazetesi, 29 Aralık 2008)

Kaynak: Radikal