Hamas'a vurulan ağır darbe teslimiyet getirmeyeceği gibi, direnişi güçlendirmeye de yarayacaktır. İsrail'i bu katliamlara teşvik eden veya onunla işbirliği yapan Arap hükümetleri de kınanmalı.

'Siyonist savaş bakanı' Ehud Barak, Hamas'la son bulan ateşkes öncesinde kendisine eski askeri operasyonların hedeflerine dair bir soru yöneltildiğinde, açıkça "Biz Filistinlileri şiddete başvurarak hiçbir şey elde edemeyeceklerine ikna etmek istiyoruz" demişti. Arap hükümetlerinin stratejik tercih olarak gördüğü müzakerelerle temsil edilen son süreç, şiddeti ortadan kaldırmadıysa, bu hükümetlerin bugün yönelteceği soru şu olmalı:

Siyonistlerin, süreceğini ve genişleyeceğini 'müjdelediği' yeni katliamla mücadelede ne yapmak gerekiyor? Üstelik bu yeni katliam siyasi kurumlarla medya kurumlarına kadar uzandı; Hamas liderlerinin içinde bulunduğuna inanılan evlerin bombalanmasını meşrulaştırmak için daha da genişleyebilir.

Felaket, Filistinlileri şiddetin veya direnişin faydasızlığına ikna sürecine katılan Arap hükümetlerinin veya bazı 'ılımlı' Arap rejimlerinin, Yaser Arafat'ın öldürülmesini barış yoluyla haklı çıkarmasıdır. Siyonistler en büyük Arap başkentinin (Kahire) göbeğinden Filistinlere savaş ilan etmesi (ki İsrailli siyasetçiler iki gündür Gazze'ye bazı yardımların girmesi için görünürde ortam hazırlarken, sonuç binaların ve içindekilerin üzerine bombalar atılması oldu), bombardımanın ve katliamın hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu hedefler, Barak'ın özetlediği üzere 'ateşkes karşılığı ateşkes'ti.

Bu açık bir sorun. Siyonistler Filistinlilere tam teslimiyet dayatmak için korkunç sayıda kurban verdirmek istedi. 2002 ilkbaharının ardından düzenlenen 'Savunma Duvarı' operasyonu sırasında Filistin Yönetimi'ne bağlı güvenlik binalarının nasıl hedef alındığını hatırlıyoruz.

O zaman binalar içindekilerin boşaltılması için uyarılar yapıldıktan sonra hedef alınırken, bu kez tam tersi yapıldı.

Arap hükümetlerinin bazı uygulamaları, Filistinlilerin maruz kaldığı soykırım operasyonlarına yönelik teşvikin yanı sıra işbirliği bağlamında, halkların önünde utanç verici biçimde duruyor. Doğal olarak, yaşananları belirli bir hareketin hedef alınması olarak görmek nafile... Zira hedef bütün Filistin halkına teslimiyet dayatmak… Bu noktadan hareketle direnişi destekleyen Arap hükümetleri, bu yaşananlara ve Filistinlilere teslimiyet dayatan sürece karşı keskin bir tavır alıyor.

Hamas ilkelerinden hiçbir zaman vazgeçmedi
Arap halkları söyleyeceklerini söylediler ve Filistinli kardeşlerinin yanında olduklarını teyit etmeyi sürdürecekler de. Gazze operasyonuna karşı gösteriler ümmetin içindeki bu ruhu ifade etti. Fakat bu defa doğrudan katiller değil, işbirlikçi ve teşvik edici Araplar kınanmalı. İma dönemi gitti, netlik dönemi geldi. Hamas kendi üyelerinin ve Gazzelilerin kanıyla ödediği ağır bedele rağmen asla teslim olmayacak ve beyaz bayrak çekmeyecektir. Daha önce de binlerce şehit ve esir verdi. En deneyimli liderlerini ve kurucularını kaybetti, ancak bu Siyonist projeyle mücadelede ümmetin mızrak başı oluşuyla temsil edilen ilkelerini bırakmadı.

Bu ağır bir darbe, ancak hareketi daha da güçlendirecek, direniş ve mücadele seçeneğine ağırlık verecektir. Buna karşın, düşmana teslim olma seçeneğinin değersizliğini artıracaktır.

Artık bazılarının Filistin'de yaşananları bir iktidar çekişmesi olarak tasvir etmeyi bırakmasının zamanı geldi. Yaşananlar, özü itibariyle yöntemle ilgili. Direniş yöntemi, Dayton yöntemi veya işbirliği... Bugünden sonra herkes kampını bilsin. (Ürdün gazetesi Düstur, 29 Aralık 2008)

Kaynak: Radikal