Kendimizi kandırmayalım. Türk yangın söndürme uçakları ikili ilişkilerini saran alevleri söndürmedi. İsrail'den özür ve Gazze filosu olayında hayatını kaybedenler için tazminat ödemesini isteyen Türkiye'nin taleplerini karşılayacak bir formül bulunsa bile, sorunlu bir Türk politikasıyla yüz yüze olmaya devam edeceğiz.
Türkiye vaktiyle bildiğimiz Türkiye değil artık. Ülkede büyük bir iç değişim yaşanıyor ve bu dış politikasına da yansıyor: NATO'ya sadık ve İsrail'in yakın dostu olan bir ülkeden bağımsız bir politik çizgi izleyen bir ülkeye dönüşüyor. Bu bağımsızlık Batı çıkarlarına karşı çıkma, radikal güçlerle flört etme ve İsrail'e karşı husumet sergileme noktasına dek varıyor.

Filo sebep değil sonuç
Bu dönüşümün başlıca açıklaması, AKP liderliğinin karakteri. Bunlar laik Kemalist mirastan ayrılan ve uluslararası planda İslami dayanışmayı gözeten 'yumuşak' bir İslami kültürel dünya görüşüne sahip liderler. İslami dayanışmaya bu bağlılığı temel alan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ekonomik heveslerle ve Türkiye'yi tarihsel nüfuz alanında hâkim bir güç haline getirmek yönünde siyasi bir arzuyla hareket eden bir politika doktrini (bir nevi neo-Osmanlı doktrini) geliştirdi.
Bu yönelim Türkiye'nin Suriye ve İran'la yakınlaşma, BM Güvenlik Konseyi'nde İran'a yönelik yaptırımlar aleyhinde oy kullanma, Sudan devlet başkanına Darfur katliamlarıyla ilgili yöneltilen ithamlara karşı çıkma ve Hz. Muhammed karikatürlerine 'yumuşak' tepkisi nedeniyle eski Danimarka başbakanının NATO genel sekreterliğine getirilmesine itiraz etme gibi adımlarla bir arkaplan da edinmiş oldu.

İsrail Türkiye'nin yaşadığı dönüşümün doğal kurbanı. İsrail'in Dökme Kurşun Operasyonu'nun akabinde ilişkileri alevler sardı, zira Türkiye'de yaygın bir Filistin yanlısı hissiyat var; ve yangın, barış sürecinin tıkanması sebebiyle devam ediyor. İsrail'in de hataları var elbette, fakat filo olayı ilişkilerdeki krizin sebebi değil sonucuydu.
Bugün geriye kalan, iftihar edilen güvenlik işbirliğinin bir gölgesinden ibaret. Türkiye artık NATO'nun füze savunma programlarına katılımını, İsrail'in ilgili enformasyonu almaması şartına bağlıyor ve İsrail'in politikası Türkiye'nin çıkarlarını tehdit eden bölgesel istikrarın kaynaklarından biri olarak niteleniyor. Erdoğan İsrail'e ve başbakanına sık sık saldırıyor ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın Avrupa ülkeleriyle birlikte Filistin devletini tanıma isteğine olumlu cevap verecek gibi görünüyor.

Gelgitli tavra izin verilemez
Muhtemelen Türkiye, İsrail karşıtı tutumunun sonucunda ABD'yle ilişkilerinde ödediği bedele bağlı olarak, İsrail hükümetine değil, İsrail halkına yönelik insani bir jest fırsatını kullandı. Fakat İsrail bir iyi niyet jestini gündemine aldığında, stratejik resmi hesaba katmak ve kendisine işlerin nasıl neticelenebileceğini sormak zorunda. Böyle bir jest Haziran 2011 seçimleri öncesi sadece Erdoğan'ın çıkarlarına hizmet edecek suni bir değişime mi, yoksa işbirliğini zirveye çıkaran gerçek uzlaşmaya mı yol açacak?

Türkiye büyük, mühim bir ülke ve İsrail'in ilişkileri kesip atması yanlış olur. Fakat İsrail elini uzatırken Türkiye'nin hem nalına hem mıhına vuramayacağını ortaya koymalı. Türkiye'nin bir yandan İsrail karşıtı bir tutum sergileyip diğer yandan politikalarını gözden geçirdiğini iddia etmesine ve İsrail'le komşuları arasında gelgitli bir rota izlemesine izin verilemez.

Radikal