Britanya hükümetinin, Hamas komutanı suikastında Mossad tarafından Britanya pasaportları kullanıldığı iddiası karşısında sergilediği tavır son derece lakayt görünüyor. Siyasi suikast Dubai için kabul edilemezse, Londra için de en az o kadar kabul edilemez olması gerekmiyor mu?

Mahmud el Mabuh 20 Ocak’ta Dubai’deki bir otelin odasında ölü bulunduğunda suikasta uğradığından pek kimsenin kuşkusu yoktu. Hamas’ın askeri komutanlarından biri olarak geçmişte bu tür teşebbüslerden kurtulmuştu. Bu kez o kadar şanslı değildi ve suikastı kimin yaptığına dair iki ihtimal öne çıkıyordu: Ya İsrail güvenlik birimi Mossad ya da Filistinli fraksiyonlar arasında hasım bir grup. Her ikisinin de bir saiki vardı, fakat Mossad daha güçlü ihtimal gibi görünüyordu.

Uluslararası bir tecavüz
Dubai’nin aldatıcı güvenliği dahilinde işlenen böylesine bariz bir siyasi cinayet, kendi başına uluslararası bir tecavüz olarak yüksek sesle kınanmalıydı. Fakat tertipçilerin çoktan toz olması ve eylemin gizli ajanların karanlık dünyasına ait sayılması nedeniyle haber bültenlerinde kısa süre sonra geri plana düştü.

Ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yetkilileri, cinayetin çözülmesi için uluslararası yardım talebi çerçevesinde, ölüm timi olduğu düşünülen kişilerin güvenlik kamerası kayıtlarını ve kullandıkları pasaportların ayrıntılarını yayımlamasaydı, gazete sayfalarından silinip gidecekti.

Zaten karanlık olan bir hikâye aniden daha da karanlık bir hale geldi. Dahası olayın bariz bir Britanya ve AB ayağı da vardı. Açığa çıkarılan 11 pasaportun hepsi AB ülkelerinden, en az altısı da Britanya’dandı. Dün de ekibin en az yedi üyesinin daha bulunduğu (bunlardan ikisi Filistin belgelerine sahipti) ve Mabuh’un Dubai’ye İran’la bir silah alışverişi yapmak amacıyla gitmiş olabileceği ortaya çıktı.

Pasaportları üzerinden tespit edilen Britanyalıların İsrail’de oturduğu ortaya çıkınca mesele iyice karanlık bir boyut kazandı. BAE’ye hayatları boyu hiç gitmediklerini kesin bir dille ifade eden Britanyalılar, pasaport ayrıntılarının sahtekârca kullanılmasından dolayı dehşete düştüklerini söylüyorlardı. Dubai’deki alçakça cinayet artık sadece İsrail’le bağlantılı görünmekle kalmıyor, Ortadoğu siyasetinin ötesini etkileyen
bir hal alıyordu. Ya bir grup Britanyalı bölgesel bir ölüm timinde istihdam edilmişti ya da (daha muhtemel olanı) birileri Britanya kimliklerini kendi hain amaçları için kullanmıştı.

Şimdi ibreler çok daha belirgin bir biçimde Mossad’ı gösteriyor. Mossad benzer bir oyunu 1997’de Ürdün’deki başka bir Hamas liderine yönelik başarısız cinayet teşebbüsünde de oynamaya çalışmış ve bunun için Kanada pasaportları kullanmıştı. Peki birilerinin Britanya pasaportları üzerinde oynama yaptığı ve o birilerinin neredeyse kesin olarak dost bir ülkenin güvenlik birimine mensup olduğunu gerçeği karşısında Britanya hükümetinin tepkisi neydi?

BAE ‘artık son’ demek istiyor
Başbakan Gordon Brown sahte Britanya pasaportlarının Mabuh’un katilleri tarafından kullanıldığı iddiasına dair ‘kapsamlı bir soruşturma’ başlatılmasını istedi - kulağa gayet medeni gelen, ama hiç de çok acil bir ton taşımayan bir çağrıydı bu. Peki Britanya Dışişleri Bakanlığı İsrail’e herhangi bir sitemde bulundu mu? Hayır bulunmadı. İlk başta buna dair herhangi bir planı olmadığını açıkladı. Fakat gelinen noktada büyükelçiyi bilgi almak için çağırmak zorunda kaldı. Suçluluğu kanıtlanana kadar herkesin masum olduğunu kabul etsek bile, esasen ülkemizin itibarına halel getiren böyle bir olayda sergilenen tavır son derece lakayt görünüyor.

Görünüşe göre BAE topladığı çarpıcı kanıtların bazılarını kamuoyuna açıklamakla, Körfez’in başka insanların katilleri için yumuşak bir karın olduğuna dair şöhretinin giderek yayılmasına bir son vermek istediğini söylüyor. Kayıt tutmak konusundaki yetkinliğini göstererek belki de bu tür niyetler besleyenlerin cesaretini kırmayı umuyor. Fakat siyasi cinayet bugün Dubai için kabul edilemezse, Britanya hükümeti için çok daha kabul edilemez olması gerekmez mi? Bu sahte pasaportlar, şu ana kadar verilenden çok daha sert bir tepkiyi gerektiriyor. (Başyazı, 18 Şubat 2010)

Kaynak: Radikal