Suriyeliler hafta sonu bir Türk jetini düşürdüklerinde Türk hükümeti takdire şayan bir itidalle cevap verdi. Ancak dün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın kayıp pilotları arayan kurtarma uçağına ateş açıldığını, bunun “son derece hasmane bir eylem” olduğunu söylemesiyle sıcaklık yükseldi. Türkiye, iki ülke arasındaki uzun sınırlara yaklaşacak herhangi bir Suriye gücüne karşı askeri güç kullanmakla tehdit etti ve angajman/muharebe kurallarını değiştirdi.

İkaz verici bir gelişmedir bu. Beşşar Esad’a karşı ayaklanmanın başlamasından bu yana şiddetin bölgesel çatışmaya dönmesinden endişe duyuluyordu. Türkiye-Suriye ilişkileri uzun zamandır gerilimde ve iki ülke arasında sınır, su, Şam’ın Kürt isyancılara destek vermesi ve Suriyeli mülteciler gibi konular hakkında tekrar tekrar ihtilaf yaşanıyor.

Türkiye’nin Nato üyesi olması da önemlidir. Ankara, bir üyenin “toprak bütünlüğünün, siyasi bağımsızlığının veya güvenliğinin” tehdit altında olduğunu hissetmesi durumunda Nato’yu toplantıya çağırmasına izin veren 4.Madde kapsamında ittifaka başvurdu. Ve tarihte üye bir ülkenin 4.Madde’ye başvurduğu ikinci hadise budur. Nato, cevâbî olarak Suriye saldırısını “şiddetle kınadı” ve ittifakın 28 üyesinin dayanışma ruhuyla Türkiye’nin yanında yer alacağını belirtti. Olay “Suriye otoritelerinin” uluslararası normları göz ardı etmesinin bir diğer örneği olarak nitelendirildi.

Meselenin Nato’ya havale edilmesi Türkiye için iki ucu keskin kılıç gibidir. İttifak gücünü davet etmektedir ama aynı zamanda Ankara’yı, Suriye’ye askeri müdahale iştahı göstermeyen Nato üyelerinin tavsiyelerini almakla da mükellef kılmaktadır. Ancak Türkiye, bir üyeye yapılan saldırıyı diğer üyelere de yapılmış sayan 5.Madde’ye başvurmaktan anlamlı bir şekilde sakındı.

Bunun anlamı şudur: Türk siyasetçiler sert konuşmakla birlikte, Türk hükümeti tepkisini askeri değil diplomatik tepkiyle sınırlandırmaktadır. Böylesi bir sakınma, ihtiyattır. Askeri jetin düşürülmesi, uluslararası câmianın Libya veya Irak’takinden daha zorlu bir problemle karşı karşıya olduğunu göstermiştir. Suriye hava savunması, Libya’nınkinden çok daha kapsamlıdır ve onu ortadan kaldırmak için Amerikan hava gücü de gerekmektedir.

Fakat Suriye’ye Batı müdahalesi uzak bir ihtimal olarak kalacaksa, bu olay, Suriye krizinin mevcut değişkenliği/uçuculuğu artırma şekline ışık tutmuştur. Dün, Suriye’nin devasa kimyasal silah cephaneliğinin de bulunduğu Şam’ın bazı semtlerinde çatışma olduğu haberleri geldi. Amerika ve İsrail, bu tesisler güvende olmadığı takdirde harekete geçmeye mecbur olduklarını özel sohbetlerde söylediler. Akan kanın ve Esad rejiminin çaresizliğinin artmasıyla birlikte öngörülmemiş bir olayın daha büyük bir yangını ateşleme riski de artmaktadır.

Arap Birliği veya Rusya’nın veto gücünün bulunduğu BM Güvenlik Konseyi desteği olmaksızın Nato’nun resmi müdahalesi tasavvur edilemez. Fakat Türk jetinin düşürülmesi gibi olaylar bölge güvenliğinin bıçak sırtında olduğunu resmetmektedir. Suriye, Türkiye, İsrail ve İran’ı içeren bir çatışma ihtimali kâbusu, her geçen gün daha inanılır oluyor.

Kördüğüm Rusya’yla çözülebilir. Batı, eli kanlı Esad’ın gittiğine tanıklık edecek bir rejim değişikliğine destek verdiği müddetçe Suriye’deki jeopolitik çıkarlarına saygı duyulacağına dair Rusya’ya güvence vermeye odaklanmalıdır.

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın