Hatırlanacağı üzere İran İslam devriminden hemen sonra Hind asıllı Salman Rüşdi  “Şeytan Ayetleri” adı altında bir roman yazdı. Yayınlanmasından hemen sonra büyük tepkilere yol açtı. Bir anda Batı ve İslam kamuoyu ikiye bölündü. Batılılar romanın “ifade özgürlüğü” çerçevesinde ele alınması gerektiğini savunup Salman Rüşdi’ye sahip çıkarlarken, İslam dünyası kitabın yasaklanmasını ve hatta Rüşdi’nin cezalandırılmasını istedi. Öyle ki İmam Ayetullah Humeyni, Rüşdi’nin öldürülebileceğine dair bir fetva bile yayınladı.

Romanın edebi değeri önemli değildi, Batı medyası ve psikolojik savaş tekniklerini yöneten birimler, bambaşka amaçlarla Rüşdi’nin kitabına dört elle sarıldılar. Rüştü romanda, “Hz. Peygamber (s.a.)’e gelen vahy kanalına şeytanın araya girip katmalarda bulunduğunu” iddia ediyordu. Tabii ki mesele salt bir kelam tartışmasından ibaret değildi. Esasında söz konusu iddia bile Müslümanların tepkisini çekmeye yeterken, Rüşdi bununla da yetinmiyor, “Ka’be’yi –haşa- bir fuhuşhane merkezi olarak tasvir ettiği bu pespaye kitabında Efendimiz (s.a.)’in hanımlarını orada çalışan kötü kadınlar olarak tasvir ediyordu”. Bunun tabii ki ifade özgürlüğüyle uzaktan yakından ilgisi yoktu ve zaten Rüşdi’nin gayesi de herhangi bir eleştiri getirmek değildi, apaçık saldırı yapıyordu. İslam inancında, Hz. Peygamber’in eşleri hangi etnik gruptan olursa olsun, bütün Müslümanların anneleridir ve bu elbette Müslümanlara ağır bir hakaretti.

Beklendiği üzere büyük tepkiler oldu, birçok Müslüman ülkesinde gösteriler yapıldı. Kitabın Türkçe’ye tercümesi yasaklandı. Fakat Aziz Nesin, bu kitabı bayraklaştırarak Sivas’a gideceğini ilan etti. Derin devlet güçleri bunu iyi bir bahane sayıp meşhur Sivas olaylarını tezgahladı. Batı, Rüşdi’nin pespaye romanı üzerinden Müslümanları ötekileştirip ne kadar “geri kafalı, barbar ve tahammülsüz” olduklarını propoganda etme fırsatını buldu, İslam devriminin çevre ülkelere ve zayıf halklara yayılma istidadı olan tehlikesini önlemeye çalıştı. Türkiye’de de bazı karanlık güçler, Ergenakonvari faaliyetlerine imkan buldular, Sünnilerle Şiiler arasında uzun zamanlara yayılacak kin, nefret ve düşmanlık tohumlarını ektiler.

Şimdi Rüşdi’nin kitabının bir kere daha Türkçe’ye tercüme edileceği yönünde haberler çıkmaya başladı. Bazı internet sitelerine düşen haberlere göre, kitap 28 Ocak 2011’de Kara Güneş Basım adlı yayınevi tarafından yayınlanacaktı. Açıktan satılmayacaktı, isteyenlere 30 TL karşılığında kargoyla ulaştıracaktı.

Bu nereden çıkmıştı? İstanbul Telif Hakları ve Sinema Müdürlüğü kayıtlarında Kara Güneş Basım adlı bir yayınevi bulunmuyordu, Şeytan Ayetleri için alınmış bandrol da yoktu. Kitap konuşuldu, tartışıldı. Kimi siteler kitabın yayımlanıp yayımlanmaması için anket bile düzenledi. Ancak kitap yayınlanmadı.

Bu arada Rüşdi’nin Türkiye'deki yayınevi Can Yayınları konuyla ilgili bilgileri olmadığına ilişkin bir açıklama yaptı.  Salman Rüşdi de Türkiye kamuoyuna iletilmek üzere bir açıklama gönderme lüzumunu hissetti. Açıklaması şöyleydi:

''Romanım Şeytan Ayetleri'nin Türkçe'ye çevrilip basılacağı haberleri beni kaygılandırıyor. Söz konusu yayıncıyı hiç duymadım. Bu yayıncının ne benimle ne de beni temsil eden menajerlerimle bir anlaşması var. Dahası, bize kalite ve doğruluk adına kontrol etmemiz için gönderilmiş bir çeviri de yok. Dolayısıyla bu şartlarda kitabın yayımlanması gayrı resmi ve yasa dışı olacaktır, bir korsanlık ürünüdür ki buna da her zaman karşı çıktı. Türk kamuoyu bilmelidir ki benim adımla yayımlanacak şeyin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Asla ve asla romanımın Türkçe baskısı olarak görülmemelidir bu durum. Tabii ki sorumluluk içinde bu romanı basmak mümkündür. Düzgün bir şekilde incelenmiş ve onaylanmış bir çeviriyle, saygın yayıncılar üzerinden. Böylesi bir işbirliğine her zaman varım''

Soru şu: Acaba bu bir şaka mıydı, yoksa bir arazi sondajı mıydı?

Önümüzde milletvekili genel seçimleri var. Ve muhtemelen görünen şu ki, üçüncü kez AK Parti tek başına ikitdar olabilecek, hükümeti kurabilecek. Hatta yeni bir anayasa yapabilecek sandalye sahibi olması da ihtimal dışı değildir; nitekim bütün siyasi gözlemcilere göre Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın 12 Haziran 2011 seçimlerindeki hedefi yüzde 50 civarında oy alabilmektir.

Türkiye’yi yeni bir kargaşa ortamına sürükleyebilecek potansiyel çatışma alanları, ateşlenebilecek fitiller az değildir. Kürt sorunu ve bunun şiddet yoluyla siyaseti etkileyebilecek bir faktör şeklinde kullanılması her zaman yedekte olan bir konu. Ama bazen konjönktür bunun kullanılmasını mümkün de kılmıyor. Bu durumda başka enstrümanlara başvurulabilir. Selman Rüşdi’nin tikrar gündeme getirilmiş olması bununla ilgili olabilir.
Dikkatli ve uyanık olmakta fayda var.