Zaman Gazetesi'nde 26 Ocak 2008 tarihli "Vahim Çözüm" başlığı altında yazdığım yazıda şu hususlara dikkat çekmeye çalışmıştım:

      "Mevcut Anayasada ve yasalarda başörtüsünü yasaklayan bir madde yok. Onbinlerce kıza ve kadına büyük acılar çektiren söz konusu yasak Anayasa Mahkemesi'nin 1989'da yaptığı yorumu gerekçe gösterilerek uygulanıyor. Burada Anayasa Mahkemesi'nin yorumu TBMM'nin yasa yapma hükmü yerine geçmiş bulunmaktadır. Oysa Mahkeme Meclis'in yerini alamaz, Mahkeme'nin yorumları yasaların üstüne çıkamaz.  Kısaca ortada 'kanunsuz suç ve ceza' vardır, bu ise tam bir garabettir".

      Daha sonraları Fehmi Koru ve diğerleri de benzer yönde kaygılar dile getirmeye başladılar. Hatta Yargıtay Eski Başkanı Sami Selçuk, "söz konusu düzenleme ile sanal bir yasak, yasal yasak halini alacak" dedi ki, doğrudur ve bizim dile getirdiğimiz kaygıların ne kadar yerinde olduğunu göstermektedir.

      Tekrar etmekte zaruret var:

      AK Parti ve MHP'nin üzerinde anlaştığı husus hiçbir şekilde sorunu çözmüyor, tam aksine iki büyük vahim sonuca yol açıyor: bunlardan biri yasak Anayasa maddesi haline getiriliyor; ikincisi kapsamı genişletilip ortaöğrenim, lise ve kamuda hizmet vermek isteyenlere teşmil ediliyor. Yeniden düzenlemeye tabi tutulan 42. maddeye Ergun Özbudun'un uyarıları doğrultusunda "yüksek öğrenim" ibaresi eklendi, böylece başörtüsü özgürlüğü veya başı örtme serbestisi üniversitelerle sınırlandırılmış oldu. Bunun mefhum-u muhalifinden anlamı, ilköğretim ve liselerde kızların başlarını örtemeyeceği hususunun böylece anayasaya geçmiş olmasıdır.

      AB'nin 47 ülkesinde ve bize her konuda örnek olarak gösterilen Fransa'da bile zaten üniversitelerde başörtüsü yasağı yoktur. Büyük tartışmalara yol açan 2004 yılı yasağı liseler için söz konusudur. Bizim halkı yüzde 99 Müslüman bir ülke oluşumuzun ve kadınlarının yüzde 70'nin başını örtüyor oluşumuzun hiçbir artısı yoktur. Hıristiyan veya agnostic bir toplum ile aynı kefeye konulmuş olduk.

      Bundan daha "vahim bir çözüm" düşünülemezdi.

      AK Parti ve MHP'nin neden böyle bir yola başvurdular, hala anlayabilmiş değilim.

      Bu, sağlıklı, kalıcı, sadra şifa verici bir çözüm değildir, tam aksine, belki de sorunu daha karmaşık hale getirmek, ağırlaştırmaktır. Bu düzenleme ile fiili yasağa, yasal ve anayasal dayanak kazandırılıyor. Bazıları, "bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyorlar", şeklinde düşünüyor olabilir. Bence "yasağın kapsamının genişletilmesi ve üstelik yasağa anayasal bir nitelik kazandırılması" ölümün kendisidir. Bu düzenleme gerçekleşirse bir daha sittin sene bu madde değişmeyecektir. Yeni Şafak'taki köşesinde Hayrettin Karaman Hoca, haklı olarak "Başörtüsünü bu şekilde çözmeyi düşünüyorsanız, çözmeyin kalsın" mealinde bir yazı yazdı.

      Bu sorunu üç şekilde çözmek mümkündü:

      1) Şu anda takip edilen metodla çözmeye çalışmak, bunun bir çözüm olmadığını yukarıda anlatmaya çalıştık.

      2) Sorunun temelinde YÖK'ün haksız ve kanunsuz uygulaması olduğundan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, rektörleri değiştiriyor, zaman içinde –ki bud a uzun bir zaman almayacaktı- özgürlüklerden yana rektörler iş başına geldikçe bu kanunsuz yasak da ortadan kalkmış olacaktı. Nitekim yeni tayin edilen YÖK Başkanı "Üniversitelerde asıl olan özgürlükler" olduğunu söylemişti.

     3) Bana göre en sağlıklı olanı genel bir anayasa değişikliği kapsamında –diğer konular ve sorunlarla beraber, genel bir paket içinde- başörtüsü sorununun da çözülmesiydi.

      Garip olan şu ki, oldukça geniş bir kitlenin hiç sesini çıkartmaması. Ya ne olup bittiğini anlamıyor veya bu kadarına da "şükür" diyor. Belki de sahiden ölümü gösterip herkesi sıtmaya razı ettiler.