Patronlar Kulübü TÜSİAD'ın geçtiğimiz hafta önemli bir konuğu vardı. Basına duyurulmayan bu konuk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ydu. İş dünyasının zirvesindeki buluşma, aralarında benim de olduğum bir grup gazeteciyle Bakan'ın yaptığı görüşmenin hemen öncesine denk gelmiş.
Davutoğlu'nun 'yazılmamak üzere' anlattığı ikili diplomatik temasları dışında bırakıp, izlenimlerimi sizlerle paylaşmıştım. O yazım üzerine bir işadamı tanıdığım aradı, Bakan'ın kendilerine yaptığı sunum ve konuşmayla ilgili görüşlerini aktardı.
TÜSİAD programından haberdar değildim, yazı işlerindeki arkadaşlara sordum, araştırdılar, tamamen program dışı, daha doğrusu 'kapalı devre' bir organizasyonmuş. TÜSİAD İstişare Kurulu zaman zaman böyle konuşmacıları basına duyurmadan davet ediyor, bunu biliyoruz. Geçmişte örnekleri çok. 
TÜSİAD üyeleri, ilgiyle dinledikleri ve sorularla anlamaya çalıştıkları Davutoğlu'nun dış politika vizyonundan oldukça etkilenmişler.
Kesinleştirmek ve detay almak için bir başka işadamını daha aradım, ortaya ilginç bir kavramsallaştırma çıktı:
'Türk Baharı.'
Hani, Arap ülkelerindeki demokrasi arayışlarıyla birlikte Türkiye'nin bu gelişmedeki rolü tartışılıyor, 'Model ülke' deniyor ya...
Bakan Davutoğlu'nun bu yöndeki sorulara verdiği yanıtta tam şöyle bir cümle varmış:
'Biz Arap Baharı'nı 1950'de yaşadık.'

'İNSANLAR BİR KERE OY KULLANMAYA GÖRSÜN'
Bakan'ın kastettiği aslında 'Türk Baharı.'
Yani Türkiye'nin demokrasi tecrübesinin miladı.
Hemen aklıma bize anlattıkları geldi. Davutoğlu, 'Demokrasi dalgası güçlüdür. Hele seçim sandığı çok önemlidir. Bir kere oy kullandırdığınız zaman geri dönüşü yoktur. Çok partili seçime katılan vatandaşlar eninde sonunda demokrasiye geçişi zorlarlar' demişti.
Hoca, hemen ardından 1950 deneyiminin öncüsü olan 1946 seçimlerini hatırlatmıştı. Şöyle:
'O zaman tek partiden çok partili hayata sakat bir geçiş söz konusuydu. Ama toplumdaki talep güçlüydü. Seçim tuhaf biçimde açık oy, gizli tasnif yoluyla gerçekleşmişti. Ama bir kere oy vermenin tadını alan vatandaşlar, demokrasi taleplerinden bir daha vazgeçmediler.'
İşte böyle...
Bakan Davutoğlu'nun TÜSİAD'a gidip patronlara konuşması da Arap Baharı'nın ilk çiçeklerinin aslında Türkiye'de 1946-1950 döneminde açtığını söylemesi de önemli. Bu yaklaşım, uluslararası sistemde Türkiye'nin son yıllarda yeniden artan stratejik değerini de gözler önüne seriyor. Arap Baharı'nın arkasındaki sacayağının üç dinamiği var: 'Yükselen ekonomi, güçlenen demokrasi ve aktif diplomasi.'
Müslüman halkı ve demokratik sistemiyle bunun rol modelliğini Türkiye üstleniyor. Hiç kimse ideolojik gözlüklerle bakmasın, komplekslerle gerçekleri örtmesin. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısıdır. İslam'la demokrasinin iç içe yaşayabileceğini gösteren yegane örnek bizim ülkemiz. Bazen çok yalpaladığı ve zikzak yaptığı için eleştirsek de yıldızımızı yükselten aktif diplomasi. DEVAMI>>>