'Türkiye nasıl değişiyor' tartışmasının bir diğer boyutu da dış politikaya ilişkin.
Komşularla yakınlaştığımız sırada 'eksen kaydı' diye eleştirilen Davutoğlu dönemi uygulamaları, şimdi de 'Irak, İran ve Suriye ile niye böylesine gerginlik yaşıyoruz' sözleriyle hedef tahtasına oturtuluyor.
10 yıl önce, 3 Kasım seçimleriyle başlayan yeni iktidar dönemi esnek bir diplomasi ekseninde yürüdü.
Türkiye'nin uluslararası sistemde kendisini nasıl konumladığıyla bu esneklik yakından ilgili.
Adalet ve Kalkınma Partisi, diplomasi bağlamında en baştan itibaren kendisiyle ilgili bilinçli bir kurumsal pozisyonlama yaptı. Bunu Türkiye'yi kapsayan ulusal kurguyla destekledi. Ve zaman içinde uluslararası sistemde güçlü bir karşılık üretti. Küresel sisteme parti olarak kendisini, lider olarak Erdoğan'ı ve bölgesel müttefik olarak Türkiye'yi entegre etti. Gücünü ve meşruiyetini öncelikle uluslararası ilişkiler ağından sağladı.
Macera ABD'de başladı. Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasındaki güçlü rüzgarı hisseden Washington yönetimi, henüz partileşmesini bile tamamlamadan 'yeşil ışık' yakıyordu. Sonra milletvekili bile değilken Erdoğan'a 'Başbakan muamelesi' yapıp, Beyaz Saray'da   A sınıfı protokol uyguladı.
Seçimi kazandıktan sonra, yine henüz başbakanlık koltuğuna oturmadan Avrupa Birliği turlarına çıktı. Kopenhag öncesi her gün en az iki, bazen üç AB ülkesini ziyaret eden Erdoğan yaşlı kıtada da popülerliğini arttırmıştı. Reformist lider imajı çizdi.
Başbakan olduktan sonra da çok güçlü uluslararası rüzgarla hareket etti, o günlerde hayal bile edilemeyecek reformları gerçekleştirdi. Özellikle asker-sivil ilişkilerinde hem Washington'un hem de Brüksel'in mutlak desteğini alarak tabuları yıkmayı başardı.
Sonra yeni bir sayfa açıldı. İran, Irak, Suriye, Yunanistan, Ermenistan, Rusya, Filistin-Hamas yakınlaşmaları... Kardeşlik Projesi diye tanımlanan Kürt açılımı ve Ermenistan açılımını bu çerçevede değerlendirmek durumundayız.
AçIlImlar neden durdu?
Burada kamuoyunun hatası, hükümeti aşırı baskı altına almak oldu. 'Eksen kaydı' sloganıyla, Türkiye'nin Batı sistematiğinden koptuğu, Doğu'ya kaydığı eleştirileri yükseldi. Batı'dan bu yönde ağır suçlamalar gelince hükümetin tedirgin olduğunu düşünüyorum. Basın da burada hatalı davrandı. Açık yüreklilikle söylemeli ki, bütün açılım projeleri rafa kaldırıldı. Bu, radikal değişikliklerle ilgili yeterli hazırlık ve planın yapılmaması, kararlılığın eksik olmasıyla ilgili... Bugün Suriye, Irak, İran ve Yunanistan'la ilişkiler iyi değil, Ermenistan'la başlatılan girişim tamamen durdu. ABD ile yakınlaşmanın çok akılcı yansıması olarak Kuzey Irak'la adeta stratejik işbirliği dönemi açıldı. Bu, Kürt sorunu bağlamında uzun vadede hayati bir strateji.
Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesi, dış politikanın ayırt edici özelliklerindendi. Bir yandan Gül, diğer yandan Erdoğan sürekli dış seyahatlerle ikili ilişkiler tesis ettiler. Hiç kuşkusuz bunların yararı büyük oldu. Bir başka not, eski dönemlerde vatandaşların adeta kapıdan giremediği Türk büyükelçilikleri halka açıldı. Burada gerçek bir devrim yapıldığını söyleyebilirim. İşadamları da sıradan vatandaşlar da elçilerden destek arayabilmeye başladılar.
THY de dış politika katalizörü   olarak sahneye çıktı. Her geçen ay yeni dış hat uçuşlarıyla Afrika dahil kapsama alanına alındı.

Arap Baharı kırılma yarattı
Derken iki kırılma noktası yaşandı. Birincisi WikiLeaks belgelerinin sızması. İkincisi Arap Baharı... WikiLeaks'in etkisi büyük oldu, ama henüz sağlıklı analiz yapacak bilgilerden mahrumuz. Arap Baharı'nda ise Türkiye adı konulmamış bir biçimde model ülke olarak devreye girdi. Demokratik olmayan Arap ülkelerine, demokratik sistemle yönetilen Müslüman bir toplum ve onun laik devlet yapısı örnek olarak sunuldu. ABD bunu kuvvetle teşvik etti. Hükümet, adı geçen bütün ülkelerde bazen fazlasıyla da olsa siyasal olaylara müdahale etti, iktidar mekanizmalarının içinde yer aldı.
Bu süre içinde aktif bir dış politika izlendi. Bu mutlak bir farklılaşmaydı. ABD ile yakınlaşıldı. Son dönemde AB'den uzaklaşıldı.
Hatalı bulduğum strateji değişikliği Suriye konusunda ortaya çıktı. Çok aşırı inisiyatif alıp, adeta rejim değiştirici ülke pozisyonuna geldik. Angaje olduk. Hele mezhepsel yaklaşım görüntüsü tarihimize de coğrafyamıza da yakışmıyor. Gerçek değilse bile o algı yanlış, tehlikeli.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek hızda değişimlerin yaşandığı bölgede Türk dış politikası 10 yıldır sınav veriyor. Bilinçli hamleler ve tercihlerin yanı sıra Ankara, kurduğu esnek strateji ve manevra kabiliyetiyle sürpriz gelişmelere karşı kendini korumaya çalışıyor. İddialı ve hırslı bir dış politika izleniyor. Bu da risk doğuruyor. Nihai karne tarihin nasıl yazıldığına ve bölgenin nasıl şekillendiğine bakarak verilecek. Ama Türk dış politikasının geleneksel çizgisinden ciddi biçimde farklılaştığı mutlak gerçeklik.

Kaynak: Akşam