Deniz Baykal, Önder Sav ve arkadaşlarının 'devre dışı kalması'yla parti hafızası ve kimliği konusunda ciddi bir değişim yaşayan CHP'de yeni bir kırılma gerçekleşti.
Haziran seçimlerinin ardından Gürsel Tekin'i de 'ikinci adamlıktan' alan Kılıçdaroğlu, dünkü tüzük kurultayıyla birlikte ideolojik olarak 'yeni CHP kurgusuna' büyük bir adım atmış oldu.
Önder Sav'ın, kurultaydan hemen sonra 'Cumhuriyet'in yıpratılmasına izin vermeyeceğiz' sözleri, işte bu dönüşümün sancısına işaret ediyor.
CHP'de, Kılıçdaroğlu'nun gelişiyle birlikte esaslı bir ideolojik görüş ayrılığı ve kavga sürüyordu. Kılıçdaroğlu'nun hamlelerini bu açıdan anlamak daha olanaklı.
Önder Sav zaten 'etkisiz eleman' konumuna gelmişti. Dünkü kurultaya katılmayarak Baykal da önemli bir momentum kaybı yaşamış oldu. Bir önceki genel başkanın kurultaya katılmaması siyasal anlamda kolay izah edilemeyecek handikaptır. Kurultayın yapıldığı salonun adı Arena... Gladyatör arenadan kaçar mı? Gelir mücadele eder, itirazlarını seslendirir, gerekirse ölümüne savaş verir.
Kılıçdaroğlu ve yönetimi bütün gece kulis yaptı, delege avına çıktı. Ancak sabah saat 10.00'a kadar çoğunluğun sağlanıp sağlanamayacağı belli olmamıştı. Stres ve gerilim hep doruktaydı.
Yönetim, salon hakimiyetini ve partili katılımını ise çok ciddiye almıştı. Blok 10 bin kişi seçilip tribünlere yerleştirilmişti.
Kılıçdaroğlu konuşmasının ilk 5 dakikasına gerçekten olağanüstü başlamıştı. Sonra heyecan düştü. Kamuoyuna dönük çok iddialı söylemler yerine partinin yeni kimliğine yönelik delege konuşması hazırlamış. Mehmet Akif'le başladı, Nazım'la bitirdi.
İsa Gök'le ilgili gerginlik anlarında soğukkanlıydı. Salonu görmesini engelleyen kameralara seslenirken aslında muhalefetine doğru daha derin bir iç sesi konuşuyordu:
'Açın önümüzü.'
Sonra da korumalara aynı yöntemle seslendi:
'CHP'yi CHP'lilerden korumaya kalkmayın.'
Bu iki cümle, üzerinde uzun uzun düşünmeyi hak edecek kadar derinlikli anlamlar içeriyor.
YA SEÇİM ZAFERİ... YA DA?
Ankara'da güneşli bir pazar günü yaşandı. Salon ferah sayılırdı, düzen hiç fena değildi. Bunlar organizasyon açısından güzel gelişmeler. 10. Yıl Marşı çalıyordu, bir de 'Ey Özgürlük' ve 'Güneş Topla Benim İçin' gibi kitleye çok aşina şarkılar...
Anadolu Ateşi grubunun gösterisi de oldukça manidar bir seçimdi ve yerindeydi...
Arena'ya girerken sizi ilk karşılayan pankartta 'Önce parti içi demokrasi' yazıyordu. Aslında gelişmeler pek de o yönde seyretmiyor. Belki de CHP'nin asıl ihtiyacı liderinin karizmasını konuşturması, dediğini yaptırması, partideki çatlak sesleri keserek iktidara etkili muhalefet yapmanın yollarını açması, gerektiğinde yumruğunu masaya vurmasıydı. Doğrusu Kılıçdaroğlu o yönde ilerliyor. Dünden itibaren 'tek adam' görüntüsünün yerleşeceğini düşünüyorum.
Kılıçdaroğlu için bugünkü kurultayda sorun çıkma ihtimali yok denecek kadar az. Üst üste iki kurultay manzarası ise hoş olmadı. Şimdi haziranda seçimli kurultay var. CHP Lideri'nin önünde iki kritik yol duruyor. Çankaya ile birlikte genel ve yerel seçimler geliyor. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir belediye seçimleri hayati önemde. Kılıçdaroğlu'nun mutlak bir 'başarı öyküsüne' ihtiyacı var. Seçim zaferi gelmezse yola devam edemez.
Kılıçdaroğlu bu zorlu serüvende risklere de giriyor. Gürsel Tekin'le ilgili 'biraz dışarıda tutma' tasarrufunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Kendisinden sonra gelen 2 ve 3 numaralı koltuklarda da -her ne kadar değerli olsalar da- Alevi kökenli siyasetçileri seçmesi soru işaretleri doğurur. Tepedeki üçlüde bu anlamda denge kurulması daha doğru olmaz mıydı? Partiye hakim olmak mı seçim kazanmak mı?

Kaynak: Akşam