Obama'nın ABD Başkanı olduğu gün, Ahmet Davutoğlu'nu aramıştım. Dünya ve ABD tarihinin bu özel gününde, çok önceden okuduğum 'Küresel Bunalım' adlı kitabını hatırlamıştım. Davutoğlu, o kitabında ABD'nin küresel sistem ve vicdanla uzlaşması için bir siyahinin başkan olması gerektiğini söylüyordu.

Aksi halde medeniyetler arası gerginlik artacak, ABD gücünü gün be gün kaybedecekti.

Hoca şaşırmıştı, kendisi bile unutmuştu o kitaptaki ayrıntıları.

Uzun bir telefon sohbeti gerçekleştirmiştik. Obama'nın başkanlık koltuğuna oturmasından 7 yıl önce yazılan bu kitap, büyük düşünme ve stratejik vizyonun yansımasıdır.

Sonrasında kendisiyle defalarca bir araya geldik, bilgilendirme amaçlı toplantılarının neredeyse tamamına katıldım, başta WikiLeaks belgelerinin duyulduğu gün yaptığımız Washington seyahati dahil pek çok geziye katıldık.

Zihin işleyişini anladığımı düşünüyorum. 'Türk bakışı' olduğundan eminim.

Suriye konusunda hem bire bir görüşmelerimiz ve yazılarımda hem de bazı televizyon programlarında kendisini eleştirdim. Fakat bugün, meselenin bin bir boyutlu olduğunun göz ardı edildiğini görüyorum. Belki de Davutoğlu politikalarına bir nebze yukarıdan bakmanın tam zamanı geldi.

Eleştiri, ancak büyük fotoğrafı görüp, Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarını düşünüp, gündelik hataları samimiyetle dile getirince anlamlı ve yararlı olur diye düşünüyorum.

Anladığım Davutoğlu'nu yazayım, kararı kamuoyu versin. Elbette nihai hükmü tarihin vereceği bilinciyle...

DÜNYAYA TÜRKİYE'DEN BAKMAK

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dünyaya bizim ülkemizden bakarak, Ortadoğu ve Türkiye perspektifi geliştirmeye çalıştı. Başbakan Erdoğan'ın siyasi vizyonuyla örtüşen bir dış politika uygulamak istedi.

Dış politika doktrinini sahaya yansıtırken elbette hata da yaptı; değineceğiz.

Dünya ve Ortadoğu gerçekten büyük bir dönüşümün eşiğinde. Bakın sınırlarımıza... Neler yaşanıyor. Bunlar kendiliğinden cereyan etmiyor. İki-üç asırdır olduğu gibi dünya güçleri son derece aktifler.

Davutoğlu geleneksel dış politikanın sakin-tavırsız-edilgen ve reaktif çizgisini değiştirdi, tam aksine heyecanlı-tavırlı-atak ve proaktif yaklaşımlar benimsedi. Bu ciddi ve radikal bir kırılmadır, eleştirisi olan varsa buna saygı duyulur. Bana bu daha doğru geliyor. Anlık değerlendirme yerine 'süreç analizi' yapılırsa uzun vadeli bilançonun artı hanesinin dolu olacağına inanıyorum. Mesela Esad giderse... (Sahi siz kalacağına inanıyor musunuz? )

KÜRESEL SİSTEM NE İSTİYOR?

Son dönem Türk dış politikasını konuşurken, küresel sistemin bölgemizde ne istediğini anlamak zorundayız. Davutoğlu tek başına bir Türkiye politikası tesis etmiyor. ABD ile çok yakın bir müttefiklik ilişkisi içinde bölge stratejileri uyguluyor. Bu da herkesin siyasi pozisyonuna göre eleştiri konusu yapılabilir. Ancak ABD ile işbirliği halinde bölgesel oyun kuruculuğunun peşinde. Bu rol Türkiye için büyük mü, bu elbise bize bol mu geliyor, kararı herkes kendi versin. Davutoğlu'nu aşırı hırslı mı buluyorsunuz? Tartışmaya değer...

'Düzen kurucuyuz' demesini ben de hatalı buldum ama bu bölgede iddia sahibi olmak herhalde her Türk bakanının ve başbakanının hakkıdır, hatta daha çok sorumluluğudur.

Acaba gelişmeleri kendi halinde bıraksak bölgede neler olur? Mesela Esad kalabilir mi? Türkiye, Esad ile eskisi gibi ilişkilerini sıcak tutabilir mi? Soralım...

SORUN NEREDE ÇIKTI?

Davutoğlu'na yönelik eleştiriler son zamanlarda ağırlıklı olarak, dinamiklerini bizim kontrol edemediğimiz süreçler nedeniyle artmışa benziyor. Türbülanslar çoğaldı. Dünya devletlerinin 'seçim takvimi gibi' geçici öncelikleri ortaya çıktı, Türkiye yalnız kaldı. Ayrıca Suriye'de maalesef petrol ve gaz gibi paylaşılacak zenginlik olmadığı için Batı elini ağırdan alıyor. Bazı devletler ise 'Esad gitsin tamam ama bizim stratejik çıkarımız' kaygısına kapıldı. Fakat bunların hepsi zamanla ve pazarlıklarla ilgili. Esad'ın işbaşında kalamayacağı kesin. Bugün Tunus, Mısır ve Libya'da yeni kadrolar Türkiye ile iş yapmak istiyorlar. Suriye'nin yeni yönetimi de böyle olacak.

Davutoğlu 'Esad gidecek' öngörüsüyle hareket ediyor. Obama'nın geleceğini öngören bir stratejik derinlik, Esad'ın da gideceğini söylüyorsa ben buna inanırım. Bu gerçekleşmezse bedelini elbette ödeyecektir. Ama tekrarlayalım, sizce Esad kalabilir mi?

MEZHEP ÇATIŞMALARINI TÜRKİYE Mİ ÇIKARDI?

Ben dış politika meselelerine Davutoğlu veya AK Parti konusu gibi bakmam. Türkiyecilik yaparım, açık. Ulusal çıkarımız ve üniter yapımız bağlamında iki ciddi potansiyel sorun var.  Sadece Ortadoğu ve Türkiye değil, dünya konusu...  Biri Kürt sorunu diğeri mezhep çatışmaları. Neredeyse bütün İslam coğrafyasında içten içe kaynayan mezhep kazanının ateşini Türkiye yakmış değil.  Ankara çare arıyor. Maruz kalacağı tehlikelere karşı uyanık olmaya çalışıyor. Seyirci kalırsa o kazan hepimizi yakar.

Kürt meselesi de böyle...

Kuzey Irak ile neden yakınlaştık?

Politikamız niye değişti?

'Kürt devleti kurulmasın' diyorduk, şimdi 'ya kurulursa' diyerek alternatif politikalar deneniyor.

Eğer işler ters giderse, Kürt devleti kurulursa 'Başkasının egemenliğine bırakmayalım. Bize karşı silah olarak kullanmasınlar. Bizimle entegre olsunlar. Türkiye küçülmesin, varsın büyüsün' deniliyor.

Tarihe çok yakın mesafeden bakamayız. Yaklaştıkça görüntü flulaşır. Tarihin, Davutoğlu'na ve Türkiye'ye biçtiği rol zamanla anlaşılacak. Ama şurası kesin: Türkiye artık bir 'game changer' olmuştur, yani oyun kurucu, oyun değiştirici...

Kaynak: Akşam