AB liderleri için birliğin dışındakilere vaaz vermek doğal bir şey gibidir. İran’ı insan hakları ihlalleri veya Amerika’yı eşit olmayan toplumu nedeniyle rahat rahat azarlarlar. Birliğin dışındakiler bizzat onların utanç verici toplumsal sorununa, yani kıtanın 10 milyonu aşkın Roman (veya Çingene) vatandaşının koşullarına ve gördükleri muameleye işaret ettiğindeyse, pek mutlu olmazlar.
Romanlar, gelir düzeyinden ortalama yaşam süresine, okur-yazarlık oranından sağlığa, suç oranından çocukların durumuna dek her endekste Avrupa’nın bütün gruplarından daha kötü durumda. Sadece yoksul değiller, eziyet de görüyorlar. Bazı ülkelerde, zorla kısırlaştırma iddiaları bile devam ediyor.
AB’nin doğuya doğru genişlemesinden önce, bu çoğunlukla Doğu Avrupa ülkelerinin sorunuydu. Fakat genişlemeden sonra birçok Roman batıya göç etti. Doğru ya da yanlış, yerel halk Romanların beraberlerinde pislik, suç ve dilencilik getirdiğine, güzel yerlere kamp kurduğuna inanıyor. Bazı Batı Avrupalı hükümetlerin basit bir çözümü var: Onları sınırdışı etmek. Öncülüğünü İtalya’nın yaptığı bu yaklaşım şimdi Fransa’ya yayıldı; bu yıl yaklaşık 8 bin Roman’ı Romanya ve Bulgaristan’daki evlerine gönderen Fransa, para yardımıyla yapılan bu sınırdışıların büyük ölçüde gönüllü olduğunda ısrarlı. Seçmenler arasında genel olarak popüler bir politika bu.
Fakat aynı zamanda ahlakdışı ve muhtemelen yasadışı. Fransa hükümeti temmuzda polise, Romanlarınkine ‘öncelik’ vererek 300 yasadışı kampı kapatma emri verdi. Bir hükümetin, suç işleyenlerin ‘siyahlara öncelik verilecek şekilde’ yakalanması yönünde emir çıkardığını tahayyül edin. Avrupa Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Vivane Reding haklı olarak Fransa’ya karşı hukuki işlem başlatma tehdidinde bulundu; bu durum büyük ve aşağılayıcı cezalar kesilmesine yol açabilir. Bu aynı zamanda, Avrupa’nın (2005’te başlatılan) ‘Roman Katılımı’nın Onyılı’ girişiminin orta noktasını imlemek için üzücü bir yol.
Avrupa’nın Romanları çok kötü durumda, fakat umutsuz değiller. Fırsat verilse herkes gibi başarılı olabilirler. Kültürlerinin bazı veçhelerinin hayatlarını iyileştirme çabalarını engellediği doğru. Fakat çok daha büyük bir sorun, okula gitmenin veya iş aramanın umutsuz bir zaman kaybı gibi görünmesine yol açan çaresizlik ve dışlanmışlık hissiyatı. AB’nin bu döngüyü kırabileceği alan ise eğitim. Çok sayıda Roman çocuk okula gidiyorsa bile bunu baştan savma bir biçimde yapıyor. Romanların okula gitme oranları ya hiç değişmiyor ya da düşüyor: Demografi göz önünde bulundurulduğunda (Romanlar genellikle geniş ailelere sahiptir), eğitimi iyileştirmek Avrupa’da hem ilkesel hem de çıkarlar açısından aciliyet taşıyor.
Şartlı okul yardımı yapılabilir
Sınıfta aşağılanmayla dolu bir tarih göz önünde bulundurulduğunda, Roman çocukları anaakım eğitime entegre etmek zor olacaktır. Hiç kitap ya da kapalı mekânda bir lavabo görmemiş bir çocukla hemen dalga geçiliyor. Birçok Roman ebeveyn de çocuklarının öğrenmesinin değil, para kazanmasının gerektiğini düşünüyor. Kitap ve üniforma maliyeti de engel oluşturuyor. Çocuklar resmi eğitime başladığında çok geç kalınmış olabilir. Entegrasyon, iyi anaokulu eğitimiyle başlar.
Romanya’da edinilen deneyimler, Romanların çocuklarını okula göndermeye ikna edilebileceğini ve hükümetlerin bu konuda yardımcı olabileceğini gösteriyor. İlk adımlardan biri, ayrımcılığa son vermek. Okula gitme şartıyla sıcak yemek, ucuz ayakkabı ve üniforma vermek, hatta çocukların refahı için ödeme yapmak yardımcı olabilir. Nakit paradan ziyade yaratıcılığa ve istekliliğe ihtiyaç var. (Başyazı, 16 Eylül 2010)
Kaynak: Radikal