Hamas birkaç gün önce, esir alınan İsrail askeri Gilad Şalit'in video görüntüsünü yayımladı. Şalit görüntülerde duygusal bir biçimde, anne babasının kaçırılmadan önce kendisini askeri üste ziyaret ettiğini, fotoğrafını çektiklerini ve bir Dürzi köyünde akşam yemeğine gittiklerini anlatıyor.

Belki de bu durum, Netanyahu hükümetinin Mescid-i Aksa gerginliğini tırmandırmasına bir nebze açıklık getirebilir. Böyle bir zamanda gerginliği artırmak İsrail hükümetinin çıkarına değil, ancak İsrail özel güçlerin Gazze'ye yönelik yeni operasyonu örtbas etmek istiyor olabilir.

İsrailliler Mescid-i Aksa'nın sadece Müslüman ve Hıristiyan Filistinliler için değil, dünyanın dört yanındaki Müslümanlar için de bir tutuşma noktası olduğunu biliyor. Zira Aksa'nın 1968'de yakılması Müslümanları
birleştirmiş ve İslam Konferansı Örgütü'nün kurulmasına yol açmıştı. Keza eski İsrail başbakanı Ariel Şaron'un 2000'deki Aksa baskını da Aksa intifadasını patlatmıştı.

Bütün dünya eleştirmeli
Şaron ve yandaşlarının 2000'de şartları patlatmayı seçmesinin sebebi Oslo düzenlemelerini yıkmak ve sonuçlarından kurtulmaktı. Peki Netanyahu bu kez Aksa düğmesine basmak suretiyle şartları patlatarak neyi amaçlıyor?

İsrailliler Kudüs'ü halkından boşaltmakta kararlı ve bu yolda büyük mesafe kat ettiler. Fakat Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılar gerçekleşene kadar, bütün bunlar İslam sokaklarını harekete geçirmemişti.

Bir ibadet yeri olarak Mescid-i Aksa'yı savunmak genel olarak Müslümanların ve özelde de Filistin halkının hakkıdır. Fakat cihat öncelikle insanların haksız yere topraklarından çıkarılmasına karşı inanç özgürlüğünü savunmak ve dini baskıyı engellemek için meşrudur. Mescid-i Aksa şartlarında da iki suç birbiriyle örtüşüyor: İnsanların haksız yere topraklarından çıkarılması ve mescitte ibadetin engellenmesi. Bu suçlar sadece Müslümanların değil, bütün dünyanın karşı çıkmasını gerektiriyor.

Keşke İsrailliler Mescid-i Aksa'yı korusa ve hatta hizmeti için çalışsalar. Ancak Kudüs ve çevresini halkından boşalttılar. Aksa'da namaz kılan kalmadı. Peki cemaat olmadan caminin ne değeri olur? Ümmet Aksa için ayaklanırken savaş suçluları Arap başkentlerinde onur konuğu olarak karşılanıyor.

Modern Arap düşüncesinde genel bir paradoks söz konusu. Bu paradoks 'insani körlük' diye adlandırılabilir. Hükümet ve muhalefet liderleri ideolojik politikaların insani faturasını görmezden geliyor. Filistin insanı İsrail'den çok Arapların zulmüne maruz kalıyor. Birkaç gün önce Goldstone raporunun BM İnsan Hakları Konseyi'nde oylanmasının ertelenmesinde gördüğümüz gibi, liderlerin kendi halklarının haklarından çok ucuz bir bedel karşılığında ödün vermesi Arapların düşmanlar karşısındaki Arap konumunu zayıflatıyor.

Sembollerin kuşkusuz bir yeri ve saygınlığı vardır. Özellikle de kutsal olduklarında... Fakat Arap vicdanının sorunu kutsallık kavramının gerilemesinde, belirli sembollerle sınırlanma-sında. Ümmet derisi ve eti kesilirken bıçak kemiğe, hatta kalbe dayanana kadar bağırmayan uyuşmuş bir insan gibi. Uyanma zaman geldi. (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, 9 Ekim 2009)

Kaynak: Radikal