Son seçimler, halkın Ak Parti’ye olan teveccühünü tartışmasız bir şekilde ortaya serdi. Bu da doğal olarak halkın bu  partiden beklentilerinin çok yüksek düzeyde olduğunu gösteriyor. Ama beklentiler sadece ülke içi beklentilerle sınırlı değil. Bir de bu partinin çapını zorlayan dış beklentiler var, hem İslâm hem de Batı dünyasından.

Bunları açalım.

Ülke içi beklentiler; 28 Şubat süreciyle başlayan son on yıllık mağduriyetlerin giderilmesiyle ve Kürt halkına taalluk eden sorunlarla alakalı. Buna işsizlik ve ekonomik sıkıntıların rahatlatılması beklentilerini eklemeyi de unutmamak gerek. Zira ekonomide yaşanan büyüme halka ciddi mânâda yansımış sayılmaz.

Bu sorunların çözülmesi hususunda hükümetin eli güçlendi güçlenmesine ama kökü derinlerdeki ayakbağı da tam çözülmüş sayılmaz. İnsan haklarına, dinî alana taalluk eden sorunların çözülmesine de temel neden olan malum yasakçı zihniyet hemen teslim olmayacak. Geri adım atmak zorunda kalsa bile vuruşarak çekilmeyi yeğleyecektir.

Hükümetin kangren hâline gelmiş bu sorunları çözmeme bahanesi olamaz artık. Yeni kurulmuş bir partiyi iktidara taşıyan bu halk, bütün tehdit ve sindirme girişimlerine rağmen, hem de Ak Parti liderlerini bile şaşırtan bir çoğunlukla, “Yüzümüzü kara çıkartmayın, beklentilerimizi gerçekleştirin” temennisiyle oyunu vermiş ve böylece tekrar siyaset sahnesinin esas oğlanı yapmıştır.

Bu sorunları çözmek cumhurbaşkanı seçimini de selâmetle atlatmakla ilintili tabiî. MHP’nin meclisi çalıştırmak için güvence vermesi önemli. Bu yüzden Ak Parti’yi tavize zorlayanların eli zayıflamış, süngüleri düşmüştür. Ama ne yapıp edip orduyu cepheye süreceklerdir. Medyada konuşlanmış provakatörlerin yaptığı son atraksiyon da bu zaten.

İslâm âlemine gelince, Ak Parti’nin zaferi 1.5 milyarlık dünyada büyük heyecan dalgası meydana getirmiştir. Türkiye'de halkın değerlerine savaş açan azgın azınlığın geriletilmesi İslâm ülkelerindeki kankalarına da ders olur, umudunu doğurmuştur.

Ama sorun bundan daha büyük. Müslüman dünya büyük sıkıntılardan geçiyor. Özellikle de Ortadoğu. Amerika, büyük bir silah yarışını ateşledi. Suudi Arabistan'a 20 milyar dolarlık silah satma sürecini başlattı. İsrail'e 30 milyar, Mısır'a 13 milyar dolarlık askerî yardım yapacak. Amerika; İran ve Suriye gibi hizaya gelmeyen ülkeler, Hizbullah ve Hamas gibi direnen yapılar karşısında kendi cephesini tahkim çabasında.

Bir yandan da Amerika nükleer dev uçak gemisi USS Enterprise’ı ve ona eşlik eden diğer gemileri, güvenlik operasyonları düzenlemek ve Afganistan ile Irak'taki ABD güçlerine hava desteği sağlamak iddiasıyla Basra Körfezi'ne gönderiyor.

Amerika’da, El Kâide’ye askerî operasyon diye bir yandan da Pakistan’a saldırı tartışılıyor. Filistin ve Lübnan’ın durumu ortada. Irak’ta olağanüstülük ve her türlü kaos olağan sayılır duruma gelmiş.

Buna mukâbil hedefteki ülkeler de boş durmuyor. Rusya 250 savaş uçağını İran'a satıyor. İran, Türkiye’ye, kolay kolay hayır denemeyecek enerji anlaşmaları teklifinde bulundu. Kendisini kuşatılmış hisseden İran, nükleer silahlanma projesini de hızlandıracaktır.

Kamera silahı boşuna göstermiyor. Uygun bir sahnede silahla ilgili gelişmeler olacak. İşte bu zeminde mücadele sahasındaki aktörlerin Türkiye'den beklentileri farklı.

Amerika’nın safında yer alan sözde “ılımlı İslâm ülkeleri” Türkiye’yi de yanlarında görmek istiyorlar. Amerika’nın bölgedeki jandarmalığını yanlız üstlenmek istemiyorlar, zira çok riskli bir iş bu.

Türkiye’nin tezkereyi reddetmesi meselesi hâlâ bu ülkelerin kendi halkları karşısında yüzlerini kızartıyor. Tezkereyi reddetme prestijine sahip Ak Parti ve onların İslâmcı kökenli liderleri ılımlı (!) cephede yer alırsa bu ülkeler rahatlayacak. Bunun Amerika ve İsrail’i de rahatlatacağını bilmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım.

Öte yandan Amerika’nın hedef tahtasına yerleştirdiği diğe güç merkezleri, Türkiye’yi, uzak bir ihtimal de olsa, yanlarında görmek isteyeceklerdir. Ama asıl beklenti taraf olmaması, mümkünse problemi diplomatik zeminde çözmede güvenilir “aracı” olması noktasındadır.

Filistin ve Lübnan meselesi de böyle. Ama en zoru Irak meselesi. Türkiye’nin dış siyasetinde birinci meselesi hâline gelen Irak, bu hükümet için, başlı başına ateşle imtihan. Türkiye’yi sıcak bir savaşın ortasına çekebilecek bubi tuzaklarıya dolu bu güzargâh.

Bu nedenle Ak Parti’nin işi zor diyorum. Tepki oyları mutlaka bu partinin zaferinde önemli rol oynamıştır. Ama tepki oylarının oranı bellidir. Oyunu verenlerin çoğunluğu tek partiyi, yani Ak Parti’yi asıl bu zor görevler için tercih etmiştir, diye düşünüyorum