27 Mart 1994'te yerel seçimleri kazanıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan R.Tayyip Erdoğan, yaklaşık 4,5 sene İstanbul'u yönettikten sonra Siirt'te okuduğu bir şiir dolayısıyla yargılanıp hüküm giydi ve 26 Mart 1999 günü hapse girdi. Kaderin garip bir cilvesi şu ki, Erdoğan'ın hapse girdiği tarihlerde İstanbul'da tanınma oranını yüzde 70, beğenilme oranını yüzde 64 ve alabileceği oyu yüzde 56 gösteriyordu.

       Yönetimde iyice su yüzüne vuran yönetim zaafı dolayısıyla yeni bir siyasi gelecek perspektifi beklentisi içine giren Türkiye'de, o günlerde söz konusu beklentiye yakın bir yerde durma ümidi veren R. Tayyip Erdoğan, aynı tarihlerde hapiste olan Malezya Başbakan Yardımcısı Enver İbrahim ve Tahran Belediye Başkanı Kerbasçi ile aynı kaderi paylaşıyordu. Enver İbrahim, Kerbasçi ve Erdoğan, artık kullanışlı olmaktan çıkmış, ihtiyaçlara cevap vermekten uzağa düşmüş siyasi statükoya karşı "küresel talepler"e uygun, demokratik ve sivil bir reform talebiyle öne çıkıyorlardı. "Küresel talepler"in hangi anlama geleceği veya içlerinin nelerle doldurulacağı sonraları anlaşılacaktı. Her üçü de devrimci değildi, ancak Müslüman kimliklerini önemsiyorlar ve muhalefetlerini halkı Müslüman olan ülkelerde yürütüyorlardı. Her üçü de kendi alanlarında başarılı ve geniş bir halk desteğine sahiptiler. Her üçü de referans aldıkları dünya görüşlerine aykırı suçlarla suçlanmışlar ve siyasi haklarından mahrum edilerek hapse mahkum olmuşlardı.

       Pekiyi, Erdoğan'ı başarılı kılan neydi? Öncelikle şu hususun altını çizmek gerekir ki, onu dikkate değer bir siyasetçi kılan "İslamcı çerçeve"de öne çıkan bir muhalif olması ve 1950'lerden itibaren İslam'ın biriktirdiği muazzam enerjiyi arkasına almış olmasıydı.

      R.Tayyip Erdoğan, 1994'te İSKİ skandalıyla neredeyse mali, idari ve beşeri bünyesi enkaza dönüşmüş bir belediyeyi devralmıştı. Kendi alanında başarılı uzmanlardan bir ekip kurdu, rasyonel bir program yaptı; öncelikleri doğru tespit edip çalışmaya başladı. Erdoğan yönetimi bize gösteriyordu ki, harici veya merkezi sübvansiyonlar olmadan da bir işletmeyi kendi özkaynaklarıyla adam etmek, verimli ve etkin hale getirmek mümkündür. Erdoğan'ın üzerinde yoğunlaştığı en önemli tedbir, kaynakların soyup soğana çevrildiği "kaçaklar"ın önüne geçilmesidir. Kısa zamanda üretilen hizmetlere zam yapılmadan –su'yu bundan istisna edebiliriz- dahi gelirlerde hissedilir bir artış oldu. Erdoğan'ı yakından takip eden merkezi yönetim karşı bir kontra atak yaparak vakti gelmemiş borçları tahsil etme gerekçesiyle belediye gelirlerinin yüzde 50'sine kaynağında el koydu. Ama Erdoğan ve ekibi yılmadı, gelir artışı devam etti.

      Dost düşman herkes kabul eder ki, belki de ilk defa İstanbul, R. Tayip Erdoğan yönetiminde 'dürüstlük, beceri ve çalışkanlık'la büyük bir kamu kuruluşu başarıyla yönetildi. Sular aktı; çöpler kalktı; hava temizlendi; dev yatırımlar planlandı, zamanında bitirildi; kültürel faaliyetlerle İstanbul yurt içinde ve yurt dışında çekim merkezi konumuna yükseldi.

       R.Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiirden dolayı hapse mahkum oldu ve ömür boyu siyasi haklarından mahrum edilmek istendi. Belki onu siyaset sahnesinden silmek isteyenler bunu bir "bahane" olarak kullandılar. Ancak her ne amaçlandıysa, ceza aksi sonuç verdi, Erdoğan, Pınarhisar'da cezaevinin kapısından içeri adım attığında, aslında merkezi siyasette önüne konan merdivenin ilk basamağına basıyordu.