Suriye’nin bazı kısımları iç savaşla sarsılıyor, bazı kısımlarında ise hayat neredeyse normal seyrinde. Cuma günü Hula kentinde 30’dan fazla çocuğun boğazları kesilirken ve onlarca sivil top ateşiyle ölürken, aynı sıralarda Şam sakinleri de başkente bakan dağların eteklerinde piknik yapıyordu. Suriye yönetimi, onlarcası çocuk 116 kişinin öldüğü katliamın kendi güçlerinin değil, isyancıların işi olduğunu iddia etti. Ancak yönetim, isyancıların, büyük ölçüde BM gözlemcilerince de doğrulanan, katliamın askeri birlikler ve hükümete bağlı milislerce işlendiği suçlamasını, ikna edici biçimde geri püskürtecek ayrıntılı bir hesap vermeye girmedi.
Şam’daki kaynaklar, bana, katliamın rejim güçlerince yakındaki Alevi köyü Kabu’da bir ay önce Alevi bir hükümet muhbirinin öldürülmesine misilleme olarak düzenlendiğini söyledi. İddia ve karşı iddialar havada uçuşurken Yerel Koordinasyon Komiteleri ve Britanya merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre orta bölgedeki Hama’nın semtleri, Humus’un kuzeyinde isyancıların kontrolündeki Rastan ve Şam’ın varoşları da top ateşine tutuluyor.

Şam hükümeti lidersiz gibi
Katliamın ardından Şam hükümeti, sanki lidersiz gibiydi ve dünya halklarının çocukların katledilip doğranmasından Suriyeli yetkilileri sorumlu tutmasının tesirini idrak etmekte yavaş kalmışa benziyordu. Bir diplomat “Suriye’de siyaseti ve silahlı kuvvetleri sıkı kontrol eden hiç kimse olmadığı izlenimini edindim” dedi.
Katliamın muhalif görgü tanıklarından Maysara el Elhavi, Hula’daki yağmalanmış bir evde 6 çocukla anne babalarının cesetlerini gördüğünü söyledi: “Çocukların ya boğazları kesilmişti ya da yakından vurulmuşlardı. İki günde çoğu kadın ve çocuk 100’den fazla cesedin toplanmasına yardım ettim. En son 6’sı, el Kurdi ailesine aitti. Bir baba ve 5 çocuğu.’’
Hula’daki Alevi köylülerin, katliama misilleme düzenlenmesinden korktuğu söyleniyor. Aleviler, sayıları 300-400 arasında tahmin edilen yaralılar için kan bağışında bulunuyor.
Tarafların birbirine bırakmayı en istemediği yerlerde bile çatışmalar yoğun ama aralıklı. Geçen hafta, çoğu ordudan firar etmiş isyancılar, Humus’un kuzeyindeki yol üzerinde stratejik önemi haiz Rastan’ı ele geçirmek için savaştı. Muhaliflerin kalesi Duma’daki militanlar, BM gözlemcilerinin hastanelere erişim, gözaltındakilerin serbest bırakılması ve kamu hizmetlerinin yeniden başlaması için yürüttüğü arabuluculuk faaliyetlerinde rol aldı. Duma’da dükkân ve pazarlar yeniden açılırken, dar sokakları çeviren kontrol noktalarında kum torbalarının ardında duran askerler bıkkın gözüküyordu.
BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın 12 Nisan’da başlayan sözde ateşkesi daha somut hale getirmek için tekrar Şam’a gelmesi, kritik bir ziyarete dönüştü. Zira Hula katliamı, bir kez daha uluslararası dikkati Suriye üzerinde topladı ve ülkeyi bir tür yabancı müdahalenin olası hedefi haline getirdi.

Gelişigüzel bir ateşkes
Ateşkes, başından beri gelişigüzel uygulandı. Başarılı biçimde uygulanması, otoritesine istikrar kazandıracağından, hep daha çok hükümetin çıkarınaydı. Direnişçilerin ise isyan kazanını kaynar halde tutması gerekiyordu. BM gözlemcileri, ateşkes sırasında ‘hükümet güçlerinin askeri operasyon düzeyinin düştüğünü’, buna karşılık ‘militanların saldırı ve suikastlarında artış olduğunu’ söylüyor. Fakat son mezalim teyit edilirse, Suriye hükümetinin itidal göstererek kazanmayı umduğu itibar uçar gider.
Farklı çıkarlar ve fraksiyonlar mozaiğinin kontrolü ele geçirmek için mücadele ettiği Suriye’de hiç kimse krize çabuk çözüm bulunmasını beklemiyor. Şam’ın Hıristiyan sakinlerinden biri, “Benim gördüğüm kadarıyla, Suriye toplumunun yüzde 30’u rejime militan biçimde karşı, yüzde 30’u rejim yanlısı ve yüzde 40’ı her iki taraftan da hazzetmiyor” diyor. Bir diplomat, altı ay öncesine göre, halkın, ‘hükümet karşıtı-hükümet yanlısı’ diye çok daha fazla kutuplaştığını söylüyor. “Bir de benim ‘hükümet karşıtı-karşıtı’ dediklerim var ki, onlar rejimden ne kadar hazzetmiyorsa muhalefetten de o kadar korkuyor’’ diye ekleyen diplomat, “Hükümet, bunu şiddete başvurmayan muhalifler üzerinde kullanıyor, ‘Tercih bizimle o uzun sakallılar arasında’ diyor. İnsanlar değişim istiyor ama gelenin gideni aratmasından da korkuyor’’ saptamasını yapıyor.
Şam’da rejimin liberal tenkitçileriyle konuşurken bu farklılıkları görüyorsunuz. Endişeli bir kadın, “Protestonun en barışçısını yapsam bile beni hemen tutuklarlar” diyor. İşletmesi iflas eden bir işadamı “Sürgündeki muhalif liderler, hükümetin baş destekçisi olan azınlıkları (Aleviler, Hıristiyanlar, Dürziler, Kürtler) ikna edecek ciddi bir plan geliştiremedi” diye yakınıyor.
Cuma günü Hula’da onca insanın öldürülmesi, bu kördüğümü çözer mi? Eğer ayrıntılarıyla doğrulanırsa bu mezalim, uluslararası açıdan direnişe yabancı destek ve Suriye’ye daha sıkı yaptırım için baskıyı arttırır. Zaten Suudi Arabistan’dan gönderilen silahların isyancılara ulaşmakta olduğu haberi geliyor ve Rastan’da birkaç ay öncesine göre çok daha iyi koordinasyon gözleniyor.
Suriye hükümeti saldırıya uğramadığı takdirde ateşkese uyduğunu söylüyor. Suriye Dışişlerisözcüsü Cihad Makdissi, Hula katliamından önce, “Ateşkesi imzaladığımız 12 Nisan’dan beri muhalefetin 3500 ihlalini belgeledik” demişti. Ama sivil yerleşimlerin bombalanması ve Hula’daki gibi kan dondurucu sonuçlar, Suriye’nin yavaş yavaş çıkmaya başladığı dışlanmış rejim statüsünü tekrar teyit edecektir.
Son 7 haftada Suriye hükümetinin pozisyonu güçlenmişti, zira Annan planı sayesinde uluslararası müdahale çağrıları azalmıştı. Hula katliamı bu gidişatı sarsarken, Annan’ı da tarafların sadece askeri açıdan işlerine geliyorsa uyguladığı ateşkes planından daha dayanıklısını hazırlaması için baskı altına soktu.
Son katliamların, Suriyelilerin iktidar mücadelesini nasıl gördüğü üzerinde bir etkisi olacak mı? Son 14 aydır hükümet şiddetinin ayrım gözetmeyen, aşırılıkçı doğası, devrimi sempatik bulmayan Suriyeliler içinde bile bazı kesimleri rejime yabancılaştırdı. Şam’da varlıklı ve laik bir kadın “Mesele sadece 10 bin kişinin öldürülmesi değil, bir de onları canavarca biçimde öldürmeleri” diyor.

Gözlemci varsa, şiddet az
Tüm eleştirilere rağmen, Annan’ın barış misyonu ve BM gözlemcileri, Suriye’de şiddeti dindirmenin tek yolu. Mesela Duma’da halk, bir yandan BM gözlemcilerinin işlerine gelmediğinde söz birliği ederken, diğer yandan güvenlikleri için daha fazla gözlemci konuşlandırılmasını istiyor. Gözlemci ekibinin başkan yardımcısı Martin Griffiths, “Gözlemcinin olduğu yerde şiddet azalıyor. Gece Duma’da kalacak dört cesur gözlemcimiz olsaydı, bu bir fark yaratırdı” diyor.
Muhalefete silah akışı artsa bile, hükümet güçlerinin hâlâ büyük silah üstünlüğü var. Aslında bu siyasi zayıflığa da dönüşebilir, zira ABD’nin Irak ve Afganistan , İsrail’in Lübnan ve Gazze’de yaptığı gibi sivillere karşı ağır silahlarla aşırı güç kullanımı içeride büyük öfkeye, dışarıda da siyasi tecride yol açabiliyor.
Daha iyi silahlanmış bir muhalefet, hükümet tarafından bastırılamayacak kadar güçlenecektir, ancak bunun sonucu da taraflardan birinin net zaferinden ziyade uzadıkça uzayan bir iç savaş olacaktır. Son altı ayda hükümet de silahlı muhalefet de daha güçlü hale geldi ve her iki taraf da ödün vermek için bir sebep görmüyor. Bu da uzun bir savaşın başlangıcı hissini veriyor. (28 Mayıs 2012)

Kaynak: Radikal