Frunze’nin Ankara Temasları (USSR’nin Bağımsızlık Çabaları):

Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin tam yetkili temsilcisi Mihail Frunze’nin 1921 kış aylarında Ankara’ya yaptığı çetin seyahati okuyuncaya kadar, Evliya Çelebi’nin Karadeniz’de fırtınaya tutulup dev dalgalarla boğuştuktan sonra kayıktan kopan bir kalasa tutunarak kendini attığı sahil-i selamet olarak bilirdim Ukrayna’yı. Ukrayna olaylarını TV’de gördükçe E. Çelebi’nin kalyon yolculuğunu unutur ve Devrici Lider Frunze’nin Türkiye’ye yaptığı seyahat aklıma gelir. Şimdi ise Kiev Meydanında üşüyen insanlar akla gelmektedir. Frunze, yanındaki heyetle birlikte Sungurlu’nun “Karabekir” köyünde rastladığı düğünde köylülerle halay çeker, damat ve geline rus altınları takar, davulculara paralar dağıtır. Bu seyahatle sanki Evliya Çelebi’nin Ukraynalılar hakkında hangi olaya binaen söylediği bilinmeyen “rus-u menhus” imajını silmek için görevlendirilmiştir.

Frunze’nin Heykeli İstanbul Taksim Meydanında bulunan Cumhuriyet Anıtındadır:

Frunze, üç aylık yolculuğu sırasında yol güzergahı üzerindeki vatandaşlarımız ve idarecilerimiz üzerinde olumlu izlenimler bırakmıştır. Temelini attığı bu dostluk girişimini ebedileştirmek için Taksim Cumhuriyet Anıtına dikilen kalabalık heykeller arasında Frunze’nin heykelinin de olduğu söylenir, ancak, nedense yetkililerimiz heykellerin kime ait olduklarını açıklayan numaralandırılmış bir pirinç müşiri anıtın önüne koymazlar. Bunun sebebi Ruslarla bir zamanlar siyasi ilişkilerimizin zıt kutuplara doğru kayması ve en muztar zamanlarda ittifak halinde bağımsızlık mücadelesi verdiğimizin unutturulmak istenmesindendir. Tarihi olaylardan neden rahatsız olunur bilinmez.

Türk Ukrayna İlişkilerini ilk olarak resmileştiren General M.Frunze 1925’te 40 yaşında iken Stalin’in talimatıyla hastanede zehirlenerek öldürüldü. Dünyada yakın mesai arkadaşını öldürten başka bir zalim diktatör acaba var mıdır? Stalin’in zulümleri başlı başına bir araştırma konusu. Akıllarda kalan en büyük gaddarlığı, oğlunu esir alan Almanların esir takası teklifini red etmesidir. Oğlu bu haberi duyar duymaz Nazi kampındaki dikenli tellerden kaçmaya çalışarak kendini kamp nöbetçilerinin kurşunlarına hedef yaparak intihar etmiştir.

 

Frunze’nin 1922 tarihinde Ankara ziyareti sırasında Ukrayna Sovyet Sosyalist (USSR) Olağanüstü Sefareti önünde  çekilmiş  bir aile  fotoğrafı

Fotoğrafın çekildiği mekan Ukrayna’nın Ankara Olağanüstü Büyükelçiliği. Binanın görünümü Ukrayna’nın da o zamanlar  ekonomik durumunun iyi olmadığını göstermekte. Frunze, 1922 Ankara’sını anlatırken Çorum’un Sungurlu  kasabasından daha  perişan bir görünümde olduğunu kaydeder. Frunze’nin antlaşmayı imzalamasından bir hafta sonra ünlü Kızılordu istihbaratçısı Arolof Ankara’ya Büyükelçi olarak atanır. Semyon Arolof, Ankara’daki kısa görevi süresinde  Lenin’den aldığı talimatla Mehmetçikle beraber cepheden cepheye koşar ve beraberinde getirdiği  Buhara Emiri  Mir Alim Han’ın  Kızılordu tarafından gasbedilen altınlarını (70 milyon altının birkaç milyonunu) Türklerin sempatisini de kazanmak için askerlere  dağıtır.  Soldan 5. sıradaki şapkalı ve uzun boylu olan  şahıs ise Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçisi İbrahim Abilov’dur.  Abilov  bir Azeri araştırmacısının beyanına  göre  İzmir İktisat Kongresi sırasında tıpkı Frunze gibi aniden   zehirlenerek öldürülmüştür.

Türkiye, son yüzyıl içerisinde, Ukrayna Cumhuriyetlerini 4 kere tanımıştır:

Bilindiği üzere, Türkiye 13 Ocak 1921 tarihinde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile dostluk anlaşmaları imzalamıştı. (1922 tarihinde Ukrayna ile birlikte bu cumhuriyetler de SSCB’ye ilhak edilince anlaşmalar da geçerliliğini yitirmiştir). 16 Mart 1921 tarihinde ise Moskova’da RSFSR (Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti) ve Kafkas Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile yapılan Dostluk Antlaşmasından sonra Kasım 1921’de Batum’dan Samsun’a, oradan da Ankara’ya at sırtından gelen SSCB Halk Komiserleri Kurulu Üyesi ve Ukrayna ve Kırım Başkomutanı Mikhail Vasileviç Frunze 21 Ocak 1922 tarihinde Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile TBMM Hükümeti arasında bir anlaşma imzalamıştır. Anlaşmaya göre Türkiye, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin bağımsızlığını kabul etmiştir. Bu anlaşma, Meclisi Mebusan Hükümetinin 1917 ve 1918’den sonra Ankara (TBMM) Hükümetinin Ukrayna’yı üçüncü kez tanımasıdır. ( Ukrayna Halk Cumhuriyeti, 17 Mart 1917,Batı Ukrayna Halk Cumhuriyeti, 1 Kasım1918 tarihlerinde bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir). Frunze’nin ziyareti sırasında Ankara’da TBMM’de bir tören düzenlenmiş ve yemek konuşmaları sırasında TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından Frunze ve heyetine övgü dolu bir hoşgeldin konuşması yapılarak ağırlanmıştır. Frunze, hatıralarında M.Kemal ile olan görüşmelerinden ve Ankara’da geçen günlerinden hiç bahsetmez. Ancak Sovyet Halk Komiserliği ve Ukrayna Merkez Yürütme Komitesinin Birleşik Oturumuna, Ankara gezisinin önemine dair bir rapor sunar. (Kaynak: Frunze’nin Türkiye Anıları, Tercüme: A.Ekeş, Cem Yayınevi 1978)

Frunze, kitabında, yolculuğu süresince yol boyundaki yerleşim birimlerinde kalabalıklar tarafından coşkuyla karşılandığını ve dostane duygularla ülkemizden ayrıldığını anlatır. Üç ay süren bu seyahat anılarını, etraftan aldığı bilgilerle takviye eder ve Ekim 1922 tarihinde “Komünsit” isimli gazetede yayınlar. Frunze’nin seyahati , o tarihlerde kuzeyden gelebilecek tehlikelere karşı Türkiye’nin adeta bir sigortası olarak algılanır, ancak müteakip senede Ukrayna SSCB’ye ilhak edilecektir. Frunze’nin yerini Arolof alır. Moskova Antlaşmasından sonra ise Türkiye’de Komünizm rejimini benimseyip benimsememe tartışmaları yaşanır.

1917 Ekim ayında Çarlık Rus İmparatorluğu dağıldıktan sonra SSCB’nin 1922’de bölgeyi ilhak etmesine kadarki sürede Ukrayna bağımsız bir devlet olarak hem İstanbul Meclis-i Mebusan Hükümeti hem de Ankara TBMM Hükümeti tarafından tanınır. Günümüzde her ne kadar Azerbaycan, Gürcistan ve diğer SSCB Ardılı ülkeler gibi Türkiye-Ukrayna diplomatik ilişkilerinin 20 Kasım 1991 tarihinde ihdas edildiği bilinse de, İtanbul Hükümeti ile ilk diplomatik ilişkiler 1918 yılında karşılıklı olarak Kiev ve İstanbul’da temsilcilikler açılmak suretiyle başlatılmıştır. O zamanlar Ukrayna’nın adı (1920 yılına kadar varlığını sürdüren) Ukrayna Halk Cumhuriyeti, 1921 ve 1922 tarihlerinde ise Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti idi. (O günlerde “Sayuz” yani “Birlik” kelimesi SSCB’deki Sovyet (Birlik) anlamında olmayıp bu günkü AB gibi bir birlik anlamında kullanılmakta idi. Zira Ukrayna Sovyeti başka bir ülke ile anlaşma yapabiliyordu). “TBMM Hükümeti ile Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti arasında ilk ciddi “dostluk ve kardeşlik” (дружбе и братстве) anlaşması ise 21 Ocak 1922 tarihinde imzalanmıştır. Tarihin derinliklerine dayanan Türk-Ukrayna halkları arasındaki dostluk, SSCB’nin 1922 yılı sonlarında Ukrayna’yı ilhak etmesiyle sona ermiştir.

Hürrem Sultan aslen Ukraynalıdır:

Bilindiği üzere Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan Ukraynalıdır. Yani dünya diplomatik dengelerini bir mektupla düzene sokan Muhteşem Süleyman’ın kayınpederi ve kayınvalidesi Ukraynalıdır. Ukraynalılar “Nadejda Raksona” dedikleri Hürrem Sultan’dan övgüyle bahsederler ve Topkapı Sarayına kız verecek kadar itibarlı bir nesil olarak kendilerini takdim ederler. Çoğu Osmanlı Paşalar da Ukrayna’da evlenmişlerdir. İki millet arasında imzalanan dostluk antlaşması, Ukrayna’nın SSCB’ye ilhakından 10 yıl sonra 30’lu yıllarda Moskova ile Ankara arasına meydana gelen soğukluk sebebiyle dondurulmuştur. 1945 yılında, Türkiye’nin Batı Bloğunda yer almasıyla 20’li yıllarda imzalanan SSCB - Türkiye dostluk anlaşması hükümsüz sayılmıştır. Ukrayna Türkiye arasındaki ilişkilere de 20 Kasım 1991 tarihine kadar ara verilmiş, ancak, halklar arasındaki dostluk ve kardeşlik anlaşması inkıtaa uğramamıştır.

Nazi Askerleri İkinci Dünya Savaşı sırasında Ukrayna’da yaklaşık 7 miyon insanı ve Dinamo Kiev Takımına mensup futbolcuları da katletmişlerdir:

Ukrayna, 1941 senesinde Nazi Almanlarının işgaline maruz kalır. 2. Dünya Savaşı sırasında bu topraklarda aralarında 500.000’e yakını Yahudi olmak üzere yaklaşık 7 milyon insan Nazi askerleri tarafından katledilir. Nazi işgal komutanı Kiev’de askerlerine moral vermek için futbol takımları kurdurup Ukraynalılarla maç yapmalarını ister. SSCB günlerinde Dinamo Kiev (Kiev Gücü) futbol takımında top koşturmuş Ukraynalı oyuncular işgal günlerinde fırın işçisidirler ve oyunun birinci yarısında Alman askerinden oluşan futbol takımını yenerler. Verilen arada küstah Nazi Komutanı Ukraynalıların yenilmelerini ister ve aksi taktirde gol atanları kurşuna dizeceği tehdidinde bulunur. Ancak stadyum leba leb Ukraynalı seyircilerle dolu olup, Nazilere karşı kin, intikam ve nefret hisleri milli duygularla harmanlanıp doruk noktaya ulaşmıştır. Kendi milletine geçici de olsa mutluluk yaşatmak için canları pahasına oyuna hile bulaştırmazlar. Maçın sonunda Nazi Askerleri 5-2 yenilir. Nazi Komutanları birer Hitlerdir, gol atan futbolcuları kamplara götürüp öldürürler. Bu dram Ukrayna ve Belarus’taki halk arasında hala anlatılmaktadır. Almanların Katin Katliamını anma etkinliklerinin birisinde ben de bulunmuştum. Yaşlı bir Yahudi nine olayı bütün dehşetiyle anlatınca tüylerim diken diken olmuştu. Yahudiler, ülkemizdeki 1942 Varlık Vergisini ödemeyenlerin Aşkale taş ocaklarında çalıştırılmalarını her vesileyle anlatırlar. Nazilerin 2. Dünya Savaşı sırasında kendilerine yaptıkları katliamları da her yıl yad ederek çektikleri acıları taze tutar, bununla zulme uğradıklarını anlatır ve bunun üzerinden Yahudi kimliklerini perçinlerler.

Turuncu Devrim Rusya’yı devre dışı bırakan batı yanlısı bir harekettir:

Ukrayna, 2004 tarihli Turuncu Devrimle yönünü Batı’ya çevirmek istemiştir. Ancak bu politika değişikliği Rusya’ya entegre olmuş geleneksel yönetim taraftarları ile ciddi sıkıntılar yaşanmasına sebep olur. Bu gün Ukrayna’da adı konmamış bir AB-Rusya güç mücadelesi vardır. AB yanlısı Yuşçenko’nun zehirlenmesi sonucu yüzünün tanınmaz hale gelmesi bu kavgada Stalinvari belden aşağı vurmanın statükodan yana olanlarca mübah sayıldığını göstermektedir. Rusya yanlıları hali hazır Cumhurbaşkanı Yanukoviç’in idareyi ele geçirmesiyle geçici bir nefes almışlarsa da bugün Eurovizyon Yarışmalarından dünyanın tanıdığı Ukraynalı starın da eksi 10-15 derecelik soğuklarda sokakta sabahlaması Yanukaviç’in tahtının sallantıda olduğunu ve Ukrayna’da suların iyice ısındığını göstermektedir.

Rusya’nın Ukrayna’da güçlenmesini nasıl yorumlamalıyız?

Rusya Federasyonu ekonomik yönden güçlendikçe, daha önce elinde bulundurduğu ülkeleri gümrük anlaşmalarıyla tekrar nüfuz alanına çekmek istemektedir. Bunu gerçekleştirmek için bazen enerji borcunu ödemediği gerekçesiyle Ukrayna’ya verilen doğalgaz boru hatlarındaki vanaları kapatmak suretiyle (Ukrayna halkını üşüterek) varlığını hissettirmekte bazen başka metodlarla Ukraynalıların yakasını bırakmamaktadır. (Burada, yeri değil ama Yemen Valisi İmam Yahya’nın biz sizden ayrılmak istemiyoruz içerikli mektubu ve o günkü yöneticilerimizi verdikleri cevaplar akıllara gelmektedir…). Aynı Rusya, Belarus’tan enerji (doğalgaz) alacaklarını barter usulüyle (gıda, makine techizat vs gibi malzemeleri takas ederek) kapatmaktadır. Rusya, Ukrayna’yı da kendi insiyatifinde hareket eden Belarus, Kazakistan Gümrük Birliğine 4. ülke olarak dahil etmek istemektedir. Fakat geniş ve verimli arazilere sahip Ukrayna SSCB yıllarında bile Rusya ile doku uyuşmazlığı içinde olan bir ülke idi. Ukraynalılar hiçbir zaman SSCB’yi kabul etmediler. Frunze’nin Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adına anlaşmalar yapması ve bu anlaşmadan iki sene sonra Stalin tarafından zehirlenerek öldürülmesi, Ukrayna’nın er geç bağımsızlık mücadelesi vereceğini o günlerde göstermektedir.

Ukrayna’da Turuncu Devrim yanlıları Rusya Belarus Kazakistan Gümrük Birliği yerine AB ile ekonomik entegrasyona girmek istemektedirler. Ukrayna’nın AB’ye Litvanya gibi kısa sürede dahil olamamasının sebebi, bizim gibi geniş bir coğrafya ve kalabalık (50 milyon) bir nüfusa sahip olmasındandır. Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bugün meydana gelen olaylar Rusya lehine olan siyasi dengenin bozulması ve ülkenin kendi kendini idare eder hale gelerek AB ile entegre olmak istemesindendir. (Tabiatıyla Soros Vakfı gibi batının NGO kuruluşları Rusya etkisini silmek için ciddi paralar harcamaktadırlar).

Ukrayna’nın AB’ye entegre olması veya Rusya’nın başını çektiği Gümrük Birliğine 4. ülke olarak dahil olması durumlarında ekonomik menfaatlerimiz nasıl etkilenir?

İkinci ihtimalin gerçekleşmesi durumunda kesinlikle ticari ilişkilerimiz olumlu olarak etkilenir. Bilindiği üzere Rusya Federasyonu bugün en büyük ticari partnerimizdir. Petrol ve doğalgaz ithalatından kaynaklanan aleyhimize bir ticaret dengesizliği söz konusu ise de bu açığı ülkemiz Rusya’dan gelen turizm gelirleri ve gıda (sebze-meyve) ve sanayi malzemeleri ihracatı ile dengeleyebilir. Ukrayna ise ihracat için ulaşım kolaylığı ve ucuz işgücü sebebiyle tercih edilen komşu ülkelerimizdendir. Aramızda sınır vs gibi herhangi bir kronik problem bulunmamaktadır. Gümrük duvarları örülerek Türk mallarının girişine vergilerle engel konduğu taktirde ihracat anlamında bu pazarlara mal satmamız zorlaşacaktır, ancak Ukrayna’nın AB ile entegrasyona girmesi kadar zararımız olmayacaktır.

Ukrayna tüketicisine göre, Türk sanayi malları ile AB Ülkelerinin malları arasında herhangi bir fark yoktur. Ancak, AB Ülkeleri, özellikle tekstil alanında kaliteyi arttırarak Rus, Belarus ve Ukrayna pazarlarına kaliteli mallarla girmektedirler. Türkiye’nin AB tekstil mallarının kalitelerini takip edip, ülkemizde üretilen mallara çeki düzen vermesi lazımdır. Yoksa 270 milyon nüfuslu Pazarı kaybetmiş oluruz. Şu hususu da belirtmekte yarar vardır. Ruslar ve SSCB ardılı ülkeler giyim kuşamlarına son derece önem verirler. Market raflarının bomboş olduğu ekonomik kriz günlerinde bile özellikle kadınlar makyaj ve giysilerinden taviz vermezler, kaliteli ve markalı giyinirler.

SSCB’nin dağılma sürecinde, tekstil malzemelerinin Laleli’den Ukrayna’ya ( ve BDT Ülkelerine) ihracatı sırasında sıkı denetim mekanizmaları geliştirilmiş olsaydı bugün Ukrayna’dan Yakutistan’a kadar olan insanlarıv biz giydiriyor olacaktık. Ülkemizde, 26 Nisan 1986 Çernobil Faciasından sonra dağılma alametleri gösteren SSCB’den sonra nasıl bir pazar oluşacağı ve politika izlenmesi gerektiği maalesef belirlenememişti. Defalarca Galasnost / Perestroika konferansları düzenlenmesine rağmen, dağılmanın hangi boyutlara varacağı zamanlıca tespit edilip ona göre ihracat tedbirleri alınamamıştı. Kimse SSCB’nin dağılacağına ihtimal vermiyordu. Oysa Çernobil Faciasıyla ekonomik zafiyet baş göstermişti. 1991’den sonra aniden açılan geniş tekstil pazarı karşısında bu pazarı kaybetmemek için de tedbirler geliştirilemedi. İhracat işleri bu ülkelere yönelik serbest bırakıldı. Yukarıda da söylendiği üzere bizi Ukrayna ile tarihi yakınlık, komşuluk, ulaşım kolaylığı vs gibi sebepler AB’nin önüne çıkarıyor. Bütün SSCB bakiyesi ülkelerin pazarlarında önde olmamız gerekirken bu alanı kaliteye önem vermemiş olmamız sebebiyle maalesef İtalya, İspanaya, Fransa ve Almanya gibi ülkelere kaptırıyoruz.

Bütün tedbirsizlik ve teşviksizliklere rağmen Ukrayna’da değişik alanlarda halen Türk İşadamlarının yatırımları vardır. Türkiye’de özellikle 28 Şubat döneminde meydana gelen ekonomik belirsizlik sürecinde Türk müteşebbisleri Bulgaristan, Moldova, Romanya’nın yanısıra Ukrayna’da da yatırımlar yapmışlardır. Zira , Ukrayna, Belarus, Moldova ve Rusya Federasyonu dışarıdan üretilen malların pazarlarında satılması yerine, yabancıların kendi ülkelerinde fabrikalar kurup üretim yapmaları konularında ciddi devlet destekleri sağlamışlardır. Yatırım yapıldığı zaman işsizliğe de çözüm bulunduğu düşünülmektedir. Bu yüzden 1991’den sonraki tarihlerde Ukrayna’da, fabrikalar üretim yapacak yabancılara bedava verilmekte idi. Halen de bu teşvikler devam etmektedir. Bugün meydana gelen olaylar sebebiyle İstanbul’dan Ukrayna’ya yapılan tekstil ihracatı durmuştur. Ukrayna’da Rus yanlısı bir idarenin başa gelmesi durumunda, yani Ukrayna’nın Rusya Gümrük Birliğine üye olması durumunda Türk Müteşebbislerinin takip etmeleri gereken ticari taktik, takım ve tezgahlarını Ukrayna’ya taşıyıp orada üretim yapmalarıdır. 270 milyonluk pazara ancak yerinde üretim yapmak suretiyle erişmek mümkündür. Rusy’nın gümrük duvarı, yerinde yapılacak üretim ile aşılabilir. Bugün, neden ABD tekstil alanında bize kota uyguluyor sorusunu tekrarlamak yerine BDT pazarında kurallara uygun varlık göstermenin yollarını aramak daha mantıklı bir çözüm olacaktır. Türkiye işadamları, artık İstanbul’dan BDT ülkelerine tekstil balyalarını göndermek yerine (ki bu tarz ticaret eskiye oranla % 60 oranında azalmış olup, Ukrayna’nın Rusya Gümrük Birliğine dahil olması durumunda daha da azalacaktır) oralara gidip yatırım yapmaları en isabetli ticaret olacaktır.

Öte yandan, Ukrayna’da verimli tarım arazilerini işleten Türk müteşebbisleri de vardır. Tarım Bakanlığımızın kolaylık sağlamamasına (menfi) rağmen Türkiye’deki seralarda kullanılan torf (humuslu topraklar) büyük TIR’larla Ukrayna ve Belarus’tan ülkemize ithal edilmektedir.Tarım Bakanlığımızın torf ithali konusunda neden destek vermediğini anlamak mümkün değildir.

Ukrayna’nın AB’ye veya Rusya, Belarus ve Kazakistan gümrük birliğine entegre olması durumunda, lehimize olan mevcut fiili durumun devam edip etmeyeceği konusunda hesapların bu kere ilgili kurumlarımız tarafından iyi yapılması lazımdır. İşadamlarımızın doğru bilgilendirilerek oralarda iflasa varacak teşebbüslerinin önüne geçilmelidir. Ukrayna’nın Rusya ekonomik alanına girmesi durumunda işadamlarımızın Ukrayna işgücü ve enerji kolaylıklarını da hesaba katarak komşu ülke ile ciddi ve uzun süreli yatırım anlaşmaları yapmaları ve rotayı Ukrayna’ya çevirmeleri lazımdır. İngilizler ta Çin topraklarında ucuz iş gücünden yararlanıyorlar. Unutmayalım RF pazarlarına giden yol Ukrayda’dan geçer. Bu kadar geniş avantajlardan yararlanmak varken bu alanı AB ülkelerine kaptırmak ise baltayı kendi ayağımıza vurmak demektir.


Nereden nereye… Tac şeklindeki saç örgüsü ve Çariçeleri hatırlatan yakasıyla Ukrayna’nın sembolü haline gelen Batı yanlısı Eski Başbakanı Yulia Timaşenko, statik Rus yanlılarının gazabına uğradı ve hakkında düzenlenen rüşvet suçlamalarıyla hapse atıldı. Rüşvet ve mafya destekli politikanın kol gezdiği bir bölgede bir başbakanın rüşvet suçlamasıyla hapsedilmesi ülkenin sütten çıkmış ak kaşık olduğu izlenimini vermekte ise de olayın içyüzü siyasidir. Öte yandan, yediği gıdalarla tanınmaz hale gelen Eski Cumhurbaşkanı Yuşçenko ile birlikte Turuncu Devrimin baş aktörlerinden olan Timaşenko Ekim 2011’den bu yana cezaevinde tutulmakta olup, yurtdışında tedavi edilmesine dahi izin verilmemektedir. Timaşenko’yu komşu ve AB Ülkeleri hürriyetine kavuşturmaya çalışıyor ve bunu ülkenin AB’ye entegre edilmesi için ön şart olarak ileri sürüyorlar. Bugün, Ukrayna Parlamentosu ve Cbşk. V.Yanukoviç hem dış baskıların hem de meydanlara dökülen değişim yanlısı Ukrayna halkının af taleplerini
değerlendirirken Rusya faktörünü nasıl aşacağı konusunda formül aramaktadır.