Türkiye'nin içinden ve dışından gelen alaycı haberler sizi yanıltmasın: Ara sıra yaşanan sakarlıklara rağmen Ergenekon skandalı olarak bilinen dava ve soruşturmalar ciddi. Bunlar Türkiye'nin yavaşlayan AB üyeliği müzakerelerinde ilerleme sağlaması açısından da kritik önem taşıyor.
1980-1983 yıllarındaki son askeri yönetim döneminden beri Türkler, hükümetleri üzerinde daha geniş bir sivil kontrole doğru adım adım ilerliyor. Yumuşak bir süreç olmadı bu, 1997'de Sincan'dan tanklar geçti; AKP 2002'de iktidara geldikten sonra yaklaşık dört darbe girişiminde bulunuldu; ve 2007'de sözüm ona İslamcılık gerekçeleriyle müdahale tehdidinde bulunan bir bildiri yayımlandı. Bunun sonrasında AKP erken seçime giderek ordunun blöfünü gördü. Seçimde de yüzde 47 gibi hayret verici bir oy oranı tutturdu.
Geçmişte Yunanistan, İspanya veya Portekiz'de olduğu gibi Türkiye de otoriterlikten uzaklaşarak modernleşmesini sürdürürken AB'nin cazibesi ve desteği kritik önem taşıyor. Ancak son yıllarda Almanya'da Angela Merkel ve Fransa'da Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin üyelik umutlarının üzerine soğuk su döktü. 2005'den beri AKP'nin pahalı ve zorlu reformlardan pek azını hayata geçirmesinin ana nedeni de bu - zira üyelik hedefinin elinden alınmış olabileceğini düşünüyor.
Bununla birlikte AKP, Türklerin kendileri gibi sert liderlere ihtiyacı olduğuna inanan orduyla da bir ölüm kalım mücadelesine girişmiş durumda. AKP liderleri melek değil, ancak Ergenekon davası sivil yönetimin önündeki engelleri kaldırmak konusunda kararlı olduklarını gösteriyor.
Türkiye'nin bu süreçte AB'nin demokratik desteğine de ihtiyacı var. Britanya, Türkiye'nin üyeliğine olumlu bakan İsveç'in dönem başkanlığının el uzatmasına imkân vermek için ortaklarını bir araya getirmeli. Böylece, daha geniş bir AB Avrupalılaşan Türkiye'yi kucakladığını gösterebilir ve bu ülkenin
geçmişinden kalan militarist hayaletleri yenilgiye uğratmasına yardımcı olabilir. (Uluslararası Kriz Grubu'nun Türkiye-Kıbrıs Projesi Direktörü, 21 Temmuz 2009)

Kaynak: Radikal