Türkiye-Ermenistan ilişkileri yol haritasının öncesinde akademik bilgi alışverişi, Gül'ün Erivan ziyareti ve Özür Diliyorum kampanyasıyla yakınlaştı. Bu yakınlaşma sınırın açılması ve Türklerle Ermenilerin geçmişin hayaletlerinin esiri olduğu sürecin aşılması için son 10 yıldaki en büyük şans...
ABD Başkanı Barack Obama bu ay seçim kampanyasında verdiği sözle (Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin 1. Dünya Savaşı sırasında katledilmesini soykırım olarak niteleme sözü), Ermenistan ve Türkiye arasındaki normalleşmeyi teşvik etme fırsatı arasında olumlu bir ahlaki çizgi tutturdu. Fakat verdiği bu taviz, bazı Ermenilerin kuşku duyup bazı Türklerin umut edebileceği üzere, ABD-Türkiye stratejik çıkarlarının reelpolitiğine bir şartlı teslim olma da değildi. Bu aslında her iki tarafa tarihin çıkmazlarını aşmaları yönünde bir meydan okuma niteliği taşıyor.
Bundan daha iyi fırsat bulmak zor.
Sivil toplum ilişkileri ve artan resmi temaslarla geçen 10 yılın ardından Ermenistan ve Türkiye ortak bir açıklama yaparak, İsviçre arabuluculuğunda diplomatik ilişkileri tesis edecek ve sınırları açacak bir anlaşma amaçladıklarını belirtti. İki taraf ayrıca Ermenilerin 24 Nisan'da andığı olayları araştırmak için ortak bir komisyon da kuracak. Ermeniler 24 Nisan'ı Osmanlı Türklerinin 1915'te kendilerine yönelik gerçekleştirdiği soykırımın başlangıcı sayarken, Türkiye 1. Dünya Savaşı'nın kaosu içinde tehcir, isyan ve katliamların söz konusu olduğunu savunuyor.
Kongre Obama'yı örnek almalı. Ancak anlaşmanın uygulanmasından önce Türkiye, Erivan'ın Ermeni güçleri tarafından 1992-1994 savaşında Azerbaycan içinde işgal edilen Dağlık Karabağ'dan çekilme taahhüdünde bulunmasını sağlamaya çalışıyor.
Fakat Ankara, müttefiki Azerbaycan'ın itirazları nedeniyle Erivan'la yeni yaklaşımı askıya alırsa hata yapmış olur. Aslında Türkiye'nin aynı etnik ve dilsel kökenden geldiği Azeri kuzenlerine yardım etmesinin en iyi yolu Ermenistan'la ilişkileri normalleştirmektir. Bu, Ermenistan'ın kendisini daha güvende hissetmesini ve böylece Dağlık Karabağ konusunda taviz vermeye daha açık olmasını sağlayabilir.
Sınırın 16 yıldır kapalı olması, bu ihtilaflı bölgeyle ilgili bir çözümü zorlamak konusunda hiçbir işe yaramadı. 1994'deki ateşkes anlaşmasının pamuk ipliğine bağlı olması, ileriye doğru yeni bir gidişatın gerekli olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, Erivan'la Bakü Ermeni birliklerinin çekilmesine varan Dağlık Karabağ barış sürecini devam ettirmek konusunda anlaşmadıkça, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi uzun vadede sürdürülebilir olmayacaktır.
Obama'nın diplomatik dilinin açıklaması işte bu karmaşık durum.
Bu yılki 24 Nisan anma konuşmasında ABD başkanı 1915 olaylarını nitelemek için 'soykırım' kelimesini kullanmamayı tercih etti. Türkler bu terime içerliyor; bunun nedeni kısmen olaylara dair kendi görüşlerinin dikkate alınmasını istemele-ri, kısmen de soykırım kavramının tazminat talebi gibi potansiyel hukuki etkilerinin olması. İsviçre arabulucuğundaki anlaşma Ermenistan'ın Türkiye sınırlarını tanımasıyla uzun zamandır gündemde olan toprak talebi gölgesinin ortadan kalkmasını içerecek.
Başkan Obama 'soykırım' yerine Ermenice 'Mets Yeghern' (Büyük Felaket) terimini tercih etti. 17 Mayıs'ta Ermeni soykırımının tanınması yönünde bir tasarının sunulduğu Kongre başkanın tutumunu takip edip Ermeni-Türk normalleşme sürecine bir şans vermek için çatışmadan kaçınmak isteyebilir.
Yasa tasarıları zarar veriyor
Ermeniler Ermeni soykırımını tanıma yönündeki uluslararası kararlar ve açıklamaların Türkiye'yi Osmanlıların hatalarını körce inkâr etmeyi bırakmaya zorladığını savunurken haksız değiller. Fakat bu tür dış baskıların Türkiye'ye kendi başına soykırım terimini kabul ettirmesi mümkün değil; özellikle de parlamentolardaki tasarıların yüksek ahlaki değerlendirmelerden ziyade siyaset hesaplarıyla sunulduğu ortadayken.
Hükümet yetkilileri de dahil birçok Türk bugün Ermenilerin hayatını kaybetmesinden dolayı açıkça üzüntü beyan ediyor. 1915'te neler olduğunu açıkça tartışmanın tabu sayıldığı 80 yıllık suskunluğun ardından Türk kamuoyu geçmiş olaylara dair art arda ortaya konan yeni gerçekleri ve fikirleri hazmediyor.
Son 10 yıl Türklerle Ermeniler arasında, 1915'i anlamak konusunda ciddi bir yakınlaşmaya sahne oldu, zira akademik alışverişler arttı ve bilgi yaygın biçimde ulaşılabilir hale geldi. Türk entelijansiyanın önde gelen isimlerinin 2005'te Ermeni meselesine dair düzenlediği konferans, akademik ve kültürel seçkinlerin eski milliyetçi savunmacılığı sona erdirmek istediğini gösterdi. Türkiye'nin doğusundaki Ermeni mirasını korumak için çabalar başladı. Hrant Dink'in 2007'de karanlık bir milliyetçi çete tarafından
öldürülmesi, Türk-Ermeni ilişkilerini kötüleştirmekten ziyade, İstanbul'da 100 bin insanın 'Hepimiz Ermeniyiz' dövizleri taşıyarak yürümesine yol açtı.
Ermenistan da değişiyor
Anketler Türklerin üçte ikisinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermeni muadili Serj Sarkisyan'ın Dünya Kupası eleme maçını birlikte izleme davetini kabul edip Erivan'a giden ilk Türk devlet lideri olmasını desteklediğini ortaya koyuyor. Aralıkta 200 Türk entelektüeli, Ermenilerin yaşadığı 'Büyük Felaketi'ten dolayı özür dileyen bir kampanya başlattı. Bugüne dek 30 bin kişi imza verdi.
Hepsinin ötesinde Türkiye'nin Ermenistan'la ilgili çabaları, 10 yıldır devam eden diğer komşularla ilişkileri iyileştirme gayretlerine de uygun. Ankara Suriye, Yunanistan ve Irak Kürdistanı'yla vaktiyle gergin olan ilişkilerini başarıyla normalleştirdi. Ankara Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında bir uzlaşmaya varılması için de elinden geleni yaptı.
Ermenistan'da da gözle görülür yeni eğilimler söz konusu. Yeni Ermeni devletinde kendinden övünç duyma ve güvenlik duygusu arttıkça, soykırımın tanınması artık bütün diğer ulusal çıkarlara baskın çıkmaz hale geliyor.
Daha fazla ekonomik fırsata, geniş çaplı bir bölgesel stratejiye ve Batı'ya doğrudan çıkış kapısı olabilecek Türkiye sınırının açılmasına duyulan ihtiyaç gibi meseleler daha fazla ağırlık kazanıyor. Tatillerini Türk sahillerinde geçiren Ermenilerin sayısı gittikçe artıyor.
Özür teşekkürünü buldu
Ermenistan nüfusundan fazla ve Erivan üzerinde güçlü etkisi olan diyasporadaki değişim de açık. Fransa'daki Ermeni toplumu Türkiye'deki özür çabalarına 'Teşekkür Ederim' diyen uluslararası bir kampanyaya öncülük etti ve kampanyaya Kanadalı yönetmen Atom Egoyan'la 100'den fazla tanınmış entelektüel de katıldı. Ermeni-Fransız entellektüellerinin Türkiye ve Türklerle ilişkilerini ilerletip miraslarıyla tekrar bağ kuruyor ve İstanbul'u ziyaret ediyor.
Obama'nın da kavradığı gibi, bu yakınlaşma sınırın açılması ve Türklerle Ermenilerin donmuş ihtilafların, milliyetçi sürtüşmelerin ve geçmişin hayaletlerinin esiri olduğu neredeyse bir asırlık sürecin aşılması bakımından on yıllardır en büyük şansı sunuyor. (Uluslararası Kriz Grubu'nun İstanbul temsilcisi, 27 Nisan 2009)
Kaynak: Radikal