Eski seçkinler, AKP'yi kapatarak partiyi iktidara taşıyan sosyal gerçeklikten kurtulabilecekleri fantezisi kuruyor. AKP'nin kapatılmaması, bütün demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de de nihai iktidarın seçmenin elinde olduğunu gösteren memnuniyet verici bir işaret olur
Uçağım pazar günü İstanbul'a inerken, insanların alışverişe çıktığı kalabalık bir caddesinde iki bomba patladı. 17 kişi öldü, en az 100 yaralı var. Böyle bir saldırı nerede olsa şok eder.
Fakat bu trajedi bile Türklerin dikkatini ancak bir anlığına çekebildi. Zira ülkelerinin geleceğini şekillendirecek olan iki efsanevi davaya kilitlenmiş durumdalar.
Yargıçların bir ulusun kaderini bu düzeyde elinde tuttuğuna nadir rastlanır. Bu iki davada yargıçlar ya Türk demokrasisini belirleyici bir şekilde sağlamlaştırmak ya da aynı demokrasiyi köklü biçimde zayıflatmak yönünde karar alabilirler. Verecekleri hüküm Türkiye'nin dünyada ilerleyen yıllarda oynayacağı rolü de biçimlendirecek ve bu nedenle ülke sınırlarının çok ötesinde yankı bulacak.
Bu davalardan ilki modern demokrasiler tarihinde rastlanmayacak bir şeyle; iktidar partisinin kapatılması ve Başbakan Erdoğan'la Cumhurbaşkanı Gül'ün de aralarında bulunduğu onlarca parti liderinin siyasetten men edilmesiyle ilgili. Savcılar partinin ve liderlerinin, Türkiye'yi laik ilkelerden İslam'a doğru götüren bir ihanet içinde bulunduklarını öne sürüyor.
Kapatma radikalizme yol açar
Bu davanın arkasında, komutanlarca desteklenen ve sık sık yönlendirilen eski muktedir seçkinlerle Anadolu'dan yükselen yeni bir orta sınıf arasındaki tarihsel çatışma var. Bu yeni sınıfın mensupları dini generallerin istediğinden daha fazla ciddiye alıyor ve Erdoğan da, sözgelimi devlet üniversitelerindeki başörtüsü yasağını kaldırmaya çalışarak dini
duyarlılıklarına yanıt veriyor.
Eski seçkinlerin, AKP'yi kapatarak partiyi iktidara taşıyan sosyal gerçeklikten kurtulabilecekleri fantezisi kurdukları açıkça ortada. Ancak böyle yapmak Türk demokrasisi için son derece büyük bir geri adım teşkil edecektir. Gazeteler kapatma kararının muhtemel sonuçlarını sayıp döken sıkıntılı yazılarla dolu.
İktidar partisini ve parti liderlerini yasaklamak birçok dindar Türk'ü radikalleştirecek, Türkiye'deki siyasi istikrarın cazibesine kapılan yabancı yatırımcıları korkutup kaçıracak, ülkenin Ortadoğu'daki artan ve giderek olumlu hale gelen rolüne zarar verecek, AB
üyeliği doğrultusunda bir şansı varsa onu da ortadan kaldıracak, Kıbrıs ve Ermenistan gibi eskiye uzanan ihtilafları çözmek yönündeki umut verici çabaları baltalayacak ve dünyanın dört bir köşesindeki Müslümanlara demokrasinin İslam'ın düşmanı olduğu yönünde
kışkırtıcı bir mesaj verecektir.
Anayasa Mahkemesi ordunun ağır nüfuzu altında ve vahim bir anti-demokratik sicile sahip. Yine de, uyarı korosu sesini yükseltirken, kapatma kararını aylar önce kesin gören yorumcular şimdi ihtimalin yarıya yarıya olduğunu söylüyor. Yani mantık yine de galip gelebilir.
Türkiye'nin dikkat kesildiği diğer davaysa, geçen hafta açıklanan 2455 sayfalık kan dondurucu bir iddianameye dayanıyor. İddianame, aralarında gazeteciler, siyasi eylemciler ve emekli generallerin de bulunduğu 86 tanınmış Türk'ün gizli bir terör çetesine üye olduğunu öne sürüyor. Bu çetenin açıkça Erdoğan'ı devirmeyi hedefleyen cinayetler işleyip bir dizi başka şiddet eylemine giriştiği söyleniyor. Modern Türkiye tarihindeki sarsıcı suikastların büyük bölümünden bu çete sorumlu tutuluyor. Bunlar arasında 1993'te Uğur Mumcu, 1996'da Özdemir Sabancı ve 2006'da bir Danıştay yargıcının öldürülmesi de var. Bütün bu saldırılara İslami veya aşırı sol fanatikler tarafından düzenlendiği görüntüsü verildiği iddia ediliyor.
Terör çetesi kendisine, antik çağlarda Türki halkların çıktığı efsanevi vadiden hareketle 'Ergenekon' diyor. Türklerin lügatındaki ismi 'derin devlet'. Güvenlik güçleriyle sıkı bağı bulunan ve korkutucu şiddeti araç olarak kullanan güçlü insanlardan menkul şaibeli bir şebeke söz konusu. Yetkililer, üst düzey polis şeflerinin haydutlarla işbirliğini açığa vuran Susurluk kazasından sonra derin devleti yok etme sözü vermişti. Şemdinli'deki bir bombalama olayının arkasından orduyla yakın bağlantı içindeki isimlerin çıktığı 2005'te yine aynı sözü verdiler. İkisinde de derin devlet soruşturmaları savuşturdu ve bu kamuoyunda infial yarattı.
Ergenekon en ciddi tehdit
Ancak söz konusu şebekenin eylemleri bugüne dek Ergenekon iddianamesindeki kadar ayrıntılı bir biçimde hiç anlatılmamıştı. Bu da bazı Türklerin bu kez katil çetenin nihayet ciddi bir darbe yiyebileceği umuduna kapılmasına yol açtı.
AKP'nin kapatılmaması yönündeki bir karar, diğer bütün demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de de nihai iktidarın seçmenlerin elinde olduğunu gösteren memnuniyet verici bir işaret olacaktır. Ergenekon davasındaki suçlamalar, ülkenin istikrarına karşı en ciddi tehdidi ortadan kaldırabilir. İki kararın bu şekilde çıkması, Türk demokrasisin derin devletin yol açtığı hasarları giderip güçlenmesini beraberinde getirecektir.
Kaynak: Radikal