Bu hafta İran'a bir ziyarette bulunan Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Tahran'da sıcak karşılandı. Türkiye Ortadoğu'da son derece olumlu yeni bir rol oynuyor. Bir uzlaştırıcı, bir arabulucu, bir barış yapıcı olmaya çalışıyor. İran'a elini uzatmaksa bu rolü oynamanın ideal yolu.

Türk liderler yıllardır 'komşularla sıfır sorun' dedikleri bir hedefin peşinde.
Epey de başarılı oldular. Türkiye'nin, Yunanistan, Bulgaristan ve Irak'la arası iyi. 10 yıl önce savaşın eşiğine geldiği Suriye'yle vize mecburiyeti kaldırıldı; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu ay başında Halep'te iki ülkenin 'ortak bir kaderi, tarihi ve geleceği' paylaştığını söyledi. Bu açıklama, Türkiye'nin Ermenistan'la büyük umutlar vaat eden bir dönüm noktasına ulaşmasından (iki ülke arasında 16 yıl sonra sınırın tekrar açılmasını ve diplomatik ilişkilerin yeniden tesisini öngören bir süreç başladı) birkaç gün sonrasına denk geldi.

Arapların bakışı değişiyor
Şimdi Türkiye, bölgesel politikasının ikinci ve daha da hevesli aşamasına geçiyor: 'Komşular arasında sıfır sorun'. Türk liderler ülkelerinin gelecekteki umutlarının bölgesel istikrara bağlı olduğunun farkında ve yakın çevredeki ihtilafları çözmek yönünde aktif çaba içindeler. Büyüklüğü, ekonomik gücü, tarihi ve kusursuz olmasa da gelişmiş demokrasisiyle Türkiye, hem bir model hem de bir arabulucu olmak bakımından eşsiz bir konumda.

Türkiye'nin modern tarihinin büyük bölümünde, Müslüman dünya bu ülkeyi bir dönek olarak gördü. Atatürk'ün reformları Türkiye'yi İslam'dan o kadar uzağa savurdu ki, sanki ortada hiçbir dinsel miras yokmuş gibiydi. Dahası, birçok Müslüman'ın nefret ettiği Amerikan politikalarını benimsemesiyle lanetlenmiş bir Washington uşağı sayılıyordu. Bugün bu itirazların hiçbiri Türkiye için geçerli değil. Dindar Müslümanlar tarafından yönetiliyor ve kendine ait bir dış politikası var. Liderleri geçmişte ziyarete cesaret bile edemeyecekleri birçok ülkede sıcak karşılanıyor.

Başka koşullar altında Mısır, Pakistan veya İran Müslüman dünyasının önderi olarak ortaya çıkabilirdi. Ancak toplumları zayıf, bölünmüş ve çürüme içinde. Endonezya bu konuda daha güçlü bir aday, fakat liderlik geleneği yok ve Müslüman kriz merkezlerinden çok uzakta. Bu rolü oynamak konusunda geriye Türkiye kalıyor ve bu memnuniyet verici bir tesadüf.

Ancak bu saadet resmini lekeleyecek bir kara nokta ortaya çıkıyor. Türkiye kendisini İsrail'den uzaklaştırmaya başlıyor. Bu ay İsrail savunma güçleriyle yapılacak ortak bir askeri tatbikatı iptal etti. Türk liderler İsrail politikaları aleyhinde öfkeli açıklamalar yapıyor - bunlar içinde en dikkat çekicisi, Erdoğan'ın bu yıl Davos konferansında İsrail'in Gazze operasyonunu 'insanlığa karşı suç' diyerek kınamasıydı. Bölgenin en önemli ilişkilerinden biri yıpranıyor.

Türk liderler İsrail'e yönelik yaklaşımlarını duyguların belirlemesine izin veriyor. İsrail'in kötülüklerine öfkelenmeleri anlaşılabilir. Ancak Türkiye ülkeler arasında bir köprü olacaksa, hiçbirini isteye isteye kendinden uzaklaştırmamalı. ABD İran'ı tecrit ederek kendisi için astarı yüzünden pahalı bir iş yapıyor; Türkiye'nin İsrail'i itmesi de hiç akıllıca bir hareket olmayacaktır.

İran gibi İsrail de birçok zeminde dışlanıyor ve Ortadoğu'daki güvenlik düzenlemelerinin dışında kalıyor. Bu bütün taraflar için kötü. İsrail'i köşeye sıkıştırmak veya ona yalnız ve dostsuz olduğunu hissettirmek,
barış davasına hizmet etmez.

Eşsiz bir umut kaynağı
Türkiye'nin Yahudilerle ilişkiler açısından mükemmel bir tarihi var ve İsrail'i tanıyan ilk ülkelerden biri. Bu mirasa sırtını dönmesi (ki böyle yapmaya başlamış görünüyor), uzlaşma sağlayıcı sıfatıyla yeni diplomatik rolüyle çelişiyor. Türkiye'nin bu rolü oynayarak yapabileceği katkı, İsrail'in aşırılıklarına duygusal tepkiler vererek kendisini iyi hissetmesinden çok daha fazla.

Türkiye için İran'la bağları güçlendirmek iyi bir şey - fakat sırtını ABD'ye dönmediği sürece. Hamas ve Hizbullah'ya ilişkileri ilerletmek de iyi bir şey - fakat İsrail'le köprüleri atmaması halinde. Türkiye bölgesel bir barış yapıcı olarak eşsiz bir umut kaynağı. Ancak bu rolü oynamak için ABD'nin yıllardır görmezden geldiği temel bir kurala uymalı: Dış politikayı duygularla değil, ulusal çıkarlarla şekillendirmek. (New York Times'ın eski büro şefi, 27 Ekim 2009)

Kaynak: Radikal