1997 yılının Kasım ayında Sudan"da barışın sağlanması için Nairobi"de IGAD"ın [Intergovernmental Authority on Development] tarafından düzenlenen toplantıya müsteşar olarak katılanlar arasındaydım. IGAD tarafından başlatılan bu görüşmeler Amerikalı bir yetkilinin taraflar ve arabulucularla görüşmek istediğine dair haberler yayılana kadar, üç yıla yakın bir süre kesintiye uğradı. Ortalıkta birçok haber dolaşıyordu, özellikle Amerika dış işleri bakanı yardımcısının, Sudan Dışişleri Bakanı Osman Muhammed Taha ve görüşmelerin başkanlığını yürüten sorumluyla görüşmesiyle bazı kesimlerde iyimser bir hava oluşmaya başlamıştı. 

Buna rağmen görüşmeler pek fazla beklentilerin olmadığı bir ortamda debdebeli bir şekilde başlamıştı. Herkes görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanacağı beklentisindeydi. Her grup görüşmelere son noktayı koyacak, içinden çıkılmaz konuyu gündeme getirmeyi tercih etmişti. Örneğin Halk"ın Ordusu Hareketi için kırmızıçizgi, hükümetin bir önceki yıl bu hareketten ayrılan grupla yaptığı anlaşmaydı. Ne yazık ki görüşmeler bu konun konuşulması noktasına bile varmadan sona erdi. Çünkü Ali Osman ilk oturumda konuşmasının büyük bölümünü Halk"ın Ordusundan ayrılan hareketle yaptıkları anlaşmaya ayırdı. Böylece asıl konuya başlamadan Halkın Ordusu adına toplantıya katılan temsilci, gurubunun görüşmelerden çekildiğini ilan etti.

Bu gelişmelerin gölgesinde arkadaşlarım Bouna Melwal, Francis Deng ile beraber bir dizi görüşmeler yapmaya çalıştık. İlk önce Ali Osman"la görüştük, daha sonra Halk Ordusu heyetinin başkayla görüştük ve uzun görüşmeler sonucunda görüşmelerden çekilme kararlarını geri almalarını sağlayabildik.

Süreçte dikkate değer şeylerden biri de Bill Clinton tarafından 1994"de tayin edilen Amerika"dan katılan temsilcinin de aynı yönde olumlu tavır sergilemesiydi. Amerika"dan gelen temsilci özellikle Ali Osman"dan iki tarafla görüşmeler için olaya ciddi bir şekilde el atması tavsiyesinde bulundu. Tabi, Amerika temsilcisi tüm bunları Sudan"a yapılacak ekonomik yaptırımlarla ilgili bomba etkisi yaratan sözlerini sarf etmeden önce yapmıştı. ABD temsilcisinin ilan ettiği karar ortamda buz gibi soğuk bir hava estirmişti. Ancak Amerika yönetimi bu kararın sadece biraz inatçı bir tavır sergileyen Sudan"ın olumlu bir tavır sergilemesi için alındığını bildirdi.

Özelikle üç komşu ülkenin de desteğiyle silahlı güçlere karşı verilen mücadele sonucunda biraz rahat nefes alabilen Sudan hükümeti 1994 yılında kabul etmeye yanaşmadığı bazı kararları 1997 yılında kabul etmişti. Doğal olarak bu gelişmeleri göz önünde bulunduran Amerika, Sudan"ın baskılar sonucu daha olumlu bir tavır sergileyeceği konusunda nispi olarak haklı olabilir. Ancak durumu çıkılmaz hale getiren başka etkenler de var. Çünkü Sudan hükümetinin görüşmelere başlamasının tek sebebi IGAD ve Birleşmiş Milletlerle sürtüşmeye girmemek ve Halk Ordusu"ndan ayrılan kanatın tavsiyelerini yerine getirmekti...

Konuyu bu perspektifte gözlemlediğimizde George Bush"un geçen hafta ilan ettiği yaptırımlar, hem sebepleri hem de hedefleri açısından bir ilk değil. Ancak bu yaptırımlar eskiye oranla yeni hedefler de içermektedir. Birincisi, bu ilan ilk defa hükümet açısından önemli bir konumu olan bir kurumu hedef almaktadır. İkincisi ise bu yaptırımlar hem siyasi hem de kurumsal manada ABD"nin içinde ve dışında ciddi bir destek bulmaktadır. Ve görünen o ki bu baskılar bununla sınırlı kalmayacak, gittikçe artacaktır. Darfur olayı dünyanın gündemine oturdu ve orada yaşanan olayların yankıları her geçen gün biraz daha artarak devam etmektedir. Doğal olarak bu gelişmeler batıdaki birçok ülkenin Sudan aleyhine adımlar atmasını sağlayabilir.

Bu yaptırımlar şu aşamada Amerika"nın yaptığı gibi söylem boyutunda kalabileceği gibi, Birleşmiş Milletler güçlerinin bölgeye gönderilmesi gibi pratik bir boyutta kazanabilir. Tabi bu aşamada teklif edilen çözümler konuya bir çözüm getirmek bir yana olayları daha da çıkılmaz hale getirebilir. Durum ne olursa olsun önümüzdeki dönemde Batılı ülkeler tarafından mantıklı bir çözüm sunmak yerine, Sudan yönetiminin cezalandırılması yönünde baskılar artacakmış gibi görünüyor.

Doğal olarak bu süreçte konunun çözümünün asıl merkezi izlenebilecek etkin bir siyasetle birlikte Sudan yönetimidir. Eğer hükümet yükselen kriz dalgasına karşı ağır davranıp, problemler kendi kendine çözülecekmiş gibi bir fanteziye kendini kaptırırsa, başka güçler elleri bağlı bir şekilde bekleyip gelişmeleri izlemekle kalmayacaklardır. Ve bu konuda en büyük sorumluluklardan biri de ikinci plana atılmaktan şikâyetçi olan Sudan"daki İslami harekete düşmektedir, çünkü her hangi bir çöküntünün olması durumunda en büyük zararı onlar göreceklerdir.

 

Bu makale Faruk Aktaş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.