Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler özellikle 2003 Mart’ında Amerika’nın Irak’ı işgali sonrasında yakınlaşmaya başladı. 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi ve Ankara’nın Amerika ile ve öteki küresel güçlerle kurmaya başladığı dengeli ilişkiler Moskova’nın gözünden kaçmadı. Hatta, Türk Dış Politikası’ndaki değişimin farkına varan ilk dünya lideri o sırada Rusya’nın bir numaralı ismi olan Vladimir Putin idi.
Rus lider Dimitri Medvedev’in Ankara ziyareti ilişkilerde yeni bir sıçrama yarattı. İki ülke arasındaki nükleer işbirliğine yönelik anlaşmalar imzalanması ve vizelerin kaldırılması 10 yıl önce hayal edilmesi zor gelişmelerdir. Ticaret 2009 küresel krizi öncesi 40 milyar dolar sınırına dayanmıştı. Bu rakamın beş yılda 100 milyar dolara çıkması hedefleniyor. Muazzam bir rakam.
30 günlük seyahatler için vizelerin kaldırılması zaten yoğunlaşan iki halk arasındaki teması katlayacaktır. Halihazırda, Antalya Ruslarla doludur. 300 bin Rus vatandaşı senenin tamamını Antalya ve çevresinde geçiriyor. Türkiye’ye gelen yabancı turist sayısında Ruslar Almanlarla yarışıyor.
Bu ilişkiler, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması’nın imzalanmasından sonra daha da ileri boyutlara taşınacaktır. Rus lider Medvedev’in tanımladığı gibi ‘stratejik’ değilse bile Rus elçi Vladimir İvanovski’nin ifadesiyle ‘derinleştirilmiş’ ilişki düzeyine geçildiği doğrudur.
YA KAFKASYA?
İki ülke, enerjide, ticarette, turizmde ne büyük fırsatlar olduğunu farkedip bu alanlarda önemli hamleler yaptılar. Gelgelelim, ilişkilerin Ankara’nın arzuladığı şekilde yürümediği bir coğrafya var: Kafkasya. Ruslar, Kafkasya’daki barış arayışlarında Ankara’yı tatmin eden bir performans sergilemiyor.
Ruslar Türkiye’ye güvenmeyi öğrenmelidir. Türkiye’nin Kafkasya politikasının Rusya’ya karşı ve Rusya’ya rağmen bir politika olmadığını anlamalıdır. Türkiye, protokol sürecinde Rusya’ya güvendi ancak sonuç hayalkırıklığı oldu.
Bu güven sorununu aşmak Rusya’ya düşer.
Bu konuda Türkiye’nin zihninde ciddi soru işaretleri var. İki gelişme bu soru işaretlerini daha da büyüttü. Birincisi Moskova’nın 2008 yaz aylarında askeri güç kullanarak Gürcistan’a saldırması, diğeri de Karabağ sorunundaki ikircikli tavrı.
Ermenistan ile imzalanan protokoller sürecinde çok daha ileri bir noktada olunabilirdi. Rusya buna geçit vermemiştir. Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokollerin ruhunu ve metnini sakatlayan bir gerekçeli karar yazdıysa, Karabağ’daki Ermeni işgali konusunda hiçbir ilerleme sağlanamadıysa burada gözlerin çevrilmesi gereken başkent Erivan değil Moskova’dır.
Zira Erivan’da Moskova’dan bağımsız bir irade yoktur.
Kafkasya, Türkiye ile Rusya arasındaki tek güvensizlik alanıdır. Eski Sovyetler Birliği coğrafyasının tamamında ‘yakın çevre’ politikası yürüten Rusya, bilhassa Kafkasya’yı tam anlamıyla ‘arka bahçe’si olarak görüyor. Şüphesiz bunun tarihi ve jeopolitik sebepleri vardır. Ancak yine de Rusya’nın Kafkasya’ya daha derinlikli ve pozitif bir gözlükle bakması beklenirdi.
Dönüşte ne yapar bilemeyiz ama Ankara’da Kafkas barışı konusunda ‘yeni bir şeyler’ söylemesi arzu edilirdi. Biz Medvedev’in Ankara seyahatinde bu konuda bir ‘işaret’ alamadık, bir ‘ışık’ göremedik. Medvedev, bu konudaki bir soruya karşılık, “Bu zor bir konu. Son zamanlarda ümit verici adımlar atıldı ve bir dizi konuda ilerleme var ancak tüm konularda henüz mutabakat yok. İstişareler sürüyor” diyor.
Medvedev enerjide, ticarette, turizmde ‘iyi Rus’ olup, Kafkasya’da ‘kötü Rus’ olarak bir ortaklık yürütülemez. ‘Karabağ sorunu’ Medvedev’in dediği gibi ‘zor’ bir konu değil. Bütün çözüm parametreleri belirlenmiş olan, sadece ‘siyasi irade’ kullanılması gereken bir konudur. Ancak Moskova o iradeyi kullanmak istemiyor.
Dış politika çıkarlarla yürütülür doğrudur ama Kremlin’in Kafkasya’da yürüttüğü ‘gerilim ve çatışma’ politikasının Rus çıkarlarıyla ne kadar örtüştüğü de artık tartışılır. Rus karar vericiler bu tartışmayı yapmalıdır.
Bir ‘küresel güç’ olan Rusya ile ‘bölge üstü güç’ olmaya başlamış bir Türkiye’nin bu coğrafyada birlikte yapacağı çok iş var. Doğalgaz ve nükleer santraller gibi enerji projeleri işbirliği alanlarının sadece bir bölümü. Görünen o ki, en azından şimdilik, daha ileri işbirliği için Moskova’nın vizyonu yetmiyor.
Kaynak: Star